“Yarınki Türkiye’nin kurucuları yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül veren sabırlı ve azimli fakat gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan ruh cephesinin maden işçileri olacaktır.” Nureddin Topçu Yaşadığımız günlerin şahitleriyiz. Asyalı, Avrupalı, Amerikalı ve Afrikalıyız ama insanız, ahsen-i takvimiz, yaratılmışların en şereflisiyiz. Hepimiz çevremizden ve yönettiklerimizden sorumluyuz. Millet her nesilde yeniden doğar, mensubiyet bilinci ise kuşakları birbirine bağlar. Gündemi belirleyen toplumdan sorumlu aydınların teklifleri ve projeleri aydınlık istikbalin hebercisidir. Türkiye her zaman ödediği bedellerle milletinin, dünyada ezilen halkların ve musta’zafların umudu ve kurtarıcısı olmuştur. Selçuklu ve Osmanlı ile bin yıllık bir deneyim sahibiyiz. Genetiğimizde dünyaya birer adalet sofrası olan imparatorlukların devlet tecrübesini yaşatıyoruz. İyi eğitim, topluma yeniden doğuştur. Müsrif mirasyediler, kendine bile hayrı olmayan hedonistler üfürükten ibarettir. Fakat milletin ve ümmetin bugünü ve yarınları için derdi ve davası olan gençler ülke gündemini belirler ve aydınlık geleceğimizi inşa ederler. Avrupadan haçlı sürüleri, doğudan Moğol belası Anadolu ve çevresini önce talan ettiler, tahrip ettiler. El yazması temel eserlerin tamamını Bağdat işgalinde Dicle nehrine dökerek imha ettiler. Ancak İslam coğrafyasının zor günlerinde ümmet-i Muhammed evlatları arasından İslam’ın yeni yıldızları çıkmaya başladı. Zorba istila ve işgalleri durduran, sonra da hayatını Hakka ve halka adayan vakıf insanlar görüldü. Şarkın en sevgili sultanlarından Selahaddin Eyyubi, Kılıçaslan, Baybars, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Abdulhamid Han ümmete önder oldular. Balkanlarda Aliya İzetbegoviç, Kuzey Afrika’da anti emperyalist liderlerden, Fas’ta Ahmet Ticani, Cezair’de Emir Abdulkadir, Sudan’da Turabi, Libya’da Senusiler ve Ömer Muhtar yetiştiler. Mehmet Akif, Tunuslu Salih ve Sudanlı Musa zor günlerinde Berlin’de, Necit Çöllerinde, Hail’de ve Yemen’de İngilizlerin bölücü entrikasını önlemek için Osmanlı Devleti’nin gönderdiği diplomatlardan oldular. Gençlerimizin dünyayı ve özellikle birlikte yaşadığımız İslam coğrafyasını, demografik yapısıyla birlikte, tarihi arka planını merak etmesi araştırması ve bilmesi gerekir. Genelde insanlar bilmedikleri ve tanımadıklarına düşman olurlar. Ülkemiz artık eski Türkiye değildir. Dışarda ve içerde bizi bekleyenler var. Selçuklu ve Osmanlı’dan aldığımız medeniyet mirasını geliştirerek istikbale taşıyoruz. Son asırda dedelerimiz ve babalarımızla birlikte, üniversite yıllarında yaşadığımız sıkıntılarla hürriyetin bedelini ödedik. Dilimiz ve ellerimiz çözüldü. Ahdettik, söz verdik, yemin ettik; torunlarımıza daha özgür bir vatan armağan ediyoruz. Gezilerimizde gözlemlediğimiz Suriye, Irak, Arabistan, Libya, Cezair, Bosna ve Kosova’da “Ne zaman geleceksiniz Kardeşler?” hasreti ve sitemiyle karşılaştık. Her biriyle aynı zamanlarda 4-5 asır birlikte yaşadığımız kardeşlerimizle bugün dahi kader birliğimiz devam ediyor. Dünyaya rol-model olan vakıf ve uluslararası yardım derneklerimiz ve fedakar gönüllülerimiz sınırları aşarak bizi bekleyenlerle buluşuyor ve yardımlarımızı ihtiyaçlara göre; su kuyusu, okul, mescit, konut ve sağlık ocaklarına dönüşerek kalıcı hale getiriyorlar. Onlara bir kere balık ikram edeceklerine, balık tutmayı da öğretiyorlar. Allah bize yetmiş yıl beklediğimiz Sovyet imparatorluğunun çatırdadığını gösterdi. Hoca Ahmet Yesevi ile Muhammed Bahauddin Nakşibendi’nin torunlarıyla yeniden selamlaşıp kucaklaşmayı nasip etti. Zalimlerin ömrü kısa olur. Şimdi Amerika kurduğu bir asırdan beri insanlığı sömüren kapitalist dünya düzeniyle zalimin önde gideni. Sovyetlerle birlikte dünyamızı kan gölüne çevirdiler. Afganistan’da, Suriye’de, Libya’da ve Ukrayna’da Ruslar var. Yine Afganistan’da, Suriye’de, Libya’da ve Sudan’da Amerikalı katiller var. Halkı Müslüman olan ülkeleri işgal edip kaynaklarını sömürürken katliamlardan kurtulmak için can havliyla başka ülkelere göçen Müslümanlar insan yerine konmadılar. Suriye’de varil bombalarıyla evleri başlarına yıkıldı. Akdeniz’de ve Ege’de lastik botları patlatıldı ve çoluk çocuk sulara gömülerek boğuldular. Geri planda oyun kurucu Amerika ve İngilizlerin ellerini ovuşturduğu, Rusya’nın Ukrayna saldırısı canlı futbol maçı gibi ekranlara yansıyor. Avrupalı Haçlılar bugün 3 milyon mülteciye kapılarını açıyor. Hatırlayalım; 1990 Gorbaçov’un girişimiyle komünist blok tasfiye edildi. Tek kutuplu dünyada Amerika sömürge imparatorluğunu kurdu. Nükleer ve konvansiyonel tehditle petrol ve doğal gaz zengini İslam ülkelerine karşı Körfez Savaşı’yla açıktan saldırıya geçti. Milyonlarca masum katledildi. Orta Doğu’da kurulan ve bir terör devleti olan İsrail’i Amerika’nın ardından Mart 1949’da ilk tanıyan İslam ülkesi Türkiye oldu. Bu konuda halkımıza danışılmadı, referandum falan yapılmadı millet adam yerine konmadı. Merhum başbakan Menderes Ezan-ı Muhammedi’yi orijinal-evrensel okutmaya izin verdiği ve Cezair Kurtuluş Savaşı’nda örtülü ödenekten mücahitlere yardım ettiği için idam edildi. Türkiye’nin dış politikası Tel Aviv-Waşington eksenine kilitlendi. Teslimiyetçı politikacılar ve içimizdeki Truva atları sömürüye teşne oldular. İMF bize borç veriyordu. Fakat borç alan buyruk alırdı. Siyaset dinozoru Demirel Türkiye’ye 40 yıl kaybettirdi. Koalisyon hükumetleri istikrarsızlıkla yatırımları ve gelişmeleri yavaşlattılar. Bakanlardan, sorumlu oldukları bankayı soyanlar oldu. Amerika’nın girişimi ve inisiyatifiyle Avrupa Birliği ve Rusya zayıfladı. Dünya tekrar iki kutba dönüşecek ve ikinci kutbun adayı Çin olacak. Ancak biz üç çeyrek asırdan beri Filistin’de, Afganistan, Irak ve Suriye’de boğazlanan kardeşlerimizi resmeden korkunç tabloyu hiç unutmayacağız. Milli Eğitim ve kültür hayatımıza 1945 yılına kadar İngilizler, yöneticilerimize ev ödevi yaptırarak yön verdiler. Daha sonra ise Amerika, gönderdikleri sözde barış gönüllüleriyle metodlarını uygulamaya koydular. Yerli-İslami eğitimde zaman israfı yoktur, tatil yoktur. Meşgul olduğumuz konuyu değiştirince zihin dinlenir. Sınıf geçme veya sınıfta kalıp yıl kaybetme yoktur, ders geçme vardır. Salibiyyun ve Siyonizm kayıt dışı parayla dünya gündemini belirliyor. Son on yıldan beri yani başkanlık sistemine geçtiğinden beri Türkiye bağımsızlığın ve özgürlüğün onurunu yaşıyor. Daha önce kısa ömürlü koalisyon hükumetleri ve onlara payanda olan sömürge aydınları kendilerine verilen rolü başarıyla oynayarak ev ödevlerini yaptılar. 15 Temmuz 2016 gecesi çok kapsamlı, silahlı ve kanlı bir darbe teşebbüsü, sokakları dolduran milletimizin direnciyle kırıldı. CIA’nın dizayn ettiği FETÖ hainlerinin yarım asıra yaklaşan ihanetleri deşifre oldu. FETÖ elebaşı “Ben kırk beş yılda ördüğüm hırkayı o uzun adama giydirmem!” diyordu. 15 Temmuz gecesi her yaştan 251 şehit ve 2634 yaralı-gazi pahasına bir tarih yazıldı. Hainlerin önde gidenleri -baş hain dahil- önceden yurtdışına kaçtılar. Kaçamayanlar yakalanıp yargı önüne çıkarıldılar. Cezasını çekenler ve hapisten sonra da pişman olmayanlar, sabıkayı bir çeşit onur ve üstünlük saydılar. Pavlov’un deney köpeği gibi beyni ve muhakemesiyle teslim olmuş, Hasan Sabbah’ın daileri ve fedaileri idiler. Ancak Yüce Allah, CIAAmerikan istihbaratının organize ettiği ve FETÖ elebaşının Kainat İmamı olarak rol aldığı sahneyi Amerika’nın ve içimizde aldatılmış asrın hainlerinin başlarına geçirdi. Orduyu, emniyeti, istihbaratı, üniversitelerin çoğunu, eğitim sektörünü, görsel ve yazılı basını ve sermayeyi banka kurarak ele geçirmişlerdi. Tarihimizde böyle kapsamlı ve ayrıntılı bir “Fitnetu’l-Kübra” yaşanmamıştır. Yani devleti ele geçirmişler ve bir Paralel Devlet olmuşlardı. Şimdi dahi kendini gizlemesini beceren kripto Fetöcüler irtibat ve ihanetlerini inatla sürdürüyorlar. Yargının verdiği cezayı çekip hapisten çıkanlar dahi bu ihanet örgütünden kopamıyorlar. Zehirlendiği için -çoğu kırsal kesimden- kaybedilmiş bir kuşak var karşımızda. Defalarca tertiplenen suikastten ve 15 Temmuz silahlı darbesinde torunları eşi ve çocuklarıyla birlikte Allah’ın yardımıyla kurtulan halkın seçtiği Cumhurbaşkanımız Recep Tayyib Erdoğan liderlik vasfıyla millet adına kontrolü ele geçirdi. Genç bir mühendis kuşağı Savunma Sanayii’nde devrim yaptı. SİHA’ları geliştirerek alanda kullanmaya başladı. PKK’yı ininde ve arazide bitirdi. Karabağ’ı otuz yıllık işgalden kurtardı ve Ermenistan ordusunun %80’ini imha ederek Azerbaycan’ın belini doğrulttu. Ürettiğimiz silahları satın almak için ricaminnet sıraya girdiler. Artık Türkiye -elhamdulillah- çağı sürükleyen adımlarla bölgesel değil küresel bir güç oldu. Devlet irademiz dağda, şehirde ve mecliste yer alan PKK’yı kırk yıllık mücadeleden sonra deşifre etti ve bitirdi. Savunma sanayiindeki performansımız, çevremizdeki vesayet harpleri ve bedelini masum kadın ve çocukların ödediği kirli savaşları bitirmiştir. Şimdi bir asırdır barışa ve temel insan haklarına susayan dünyamız yeni Haçlı Seferlerinden -nesnel örneğini Sultan Selahaddin ve Kılıçaslan’da gördüğümüz gibi- Müslüman aydınların hazırladığı yeni yol haritası ve atılımcı İslam düşüncesinin karşısında mutlaka mağlup olacak ve Atlantiğin karşı yakasına ricat etmek zorunda kalacaktır. Hüküm Allahındır ve La Galibe İllallah! Kuzey Afrika ve Arabistan Yarımadası’nı geçmişiyle tanıtmaya çalıştığımız bu mütevazı eser buralardaki izlerimizin silinmesine engel olmak için gençlerimize bir hatırlatmadır. Umarım “Vatan Şuuru ve Ümmet Sevdası”na bir katkı olur. Bu eserin vücuda gelmesindeki katkıları dolayısıyla Tevfik Aksoy ve Rufi Tiryaki kardeşlerime şükranlarımı sunarım. Ayrıca Fecr Yayınları çalışanları ile mahir editörü Hüseyin Nazlıaydın’a müteşekkirim. Gayret bizden, başarı Rabbimizdendir.