İslam öncesi Anadolu; Rum, Ermeni, Süryanî ve az sayıda Musevî nüfusun yaşadığı, Roma’dan kalma bir tarım toplumuydu. Eğitim ve sanayi çok sınırlıydı, bağ bahçe tarımından öte bir ekonomik faaliyet bitmişti. Halk, imparator ve lejyonlarına vergi yetiştirmek için sürekli baskı ve tehdit görüyordu. İslâm’ı küreselleştiren zühd ekolü, Anadolu’yu güneyden fethe başlayınca Semerkand bilgeliği de Moğol etkisiyle Anadolu’ya akmaya başladı. Anadolu’da Semerkandî tekke hareketlerini de oluşturan ekol tarımda, sanayide ve iş etme yöntemlerinde devrimler vücuda getirdi. Evliyâ Çelebî’nin yanı sıra ecnebi seyyah Michele Membre (öl. 1594) Galatya (İçanadolu) bölgesini “Sûf Endüstri Kenti” olarak nitelemiş, Avrupalı bürokrat Busbecq (öl. 1592) ise sûf endüstrisinden övgüyle söz etmiştir. Böylece Anadolu halkları, Horasan tekke eko-politiği sayesinde tarım usulleri, endüstri ve işletme teknikleri bakımından bir dizi iktisadi kalkınma ve yenilikleri tanımıştır. Horasan bilgeliğinin sembol isimleri Abdülhâlık-ı Gücdevânî (öl. 1179), Ahi Evrân (öl. 1261), Hacı Bektâş-ı Velî (öl. 1271), Mevlânâ (öl. 1273), Yunus Emre (öl. 1320), Hamideddin Aksarayî Dârendevî (öl. 1412), Hacı Bayram-ı Velî (öl. 1430), Ali Semerkandî (öl. 1457), Niyâzî-i Mısrî el-Malatî (öl. 1694) ve sayısız tekke şeyhleri, Anadolu tasavvuf hareketlerini teşkil ederek tekke üretim modeliyle Anadolu’nun İslamlaşma ve sanayileşme sürecini birlikte gerçekleştirmişlerdir. Tarım reformu, organize sanayi bölgeleri, kooperatif sistemi tekke ekonomisinin getirdiği başlıca yenilikler olarak zikredilebilir. Bu makalede üzerinde neredeyse çalışılmamış bir önemli konu ele alınacaktır. Anadolu tasavvuf hareketlerinin tekke üretim yöntemiyle zühd temelli nasıl bir kalkınma stratejisi geliştirdiği incelenecektir. Buradan günümüz pozitivizminin nüfus sayısı kadar parçaladığı, bireyleştirerek tüketen kölelere dönüştürdüğü modern toplumları, zühd temelli bir kalkınma ve sanayi modeliyle özgürleştirmenin imkânları analiz edilecektir. Zira ekonomik özgürlüğü olmayan toplumların bilim, felsefe ve teknikte ilerleyemeyeceği mücerreb bir vakıadır. Zühd hareketi Medine, Kûfe, Basra, Horâsân ekolleriyle bir gelenek oluşturmuştur. Semerkand bu geleneğin en yoğun görüldüğü medeniyet havzası olarak tarihe geçmiştir. Günümüzde Batılı araştırmacılar tarafından kayıp uygarlık diye adlandırılan Horasan/Semerkand ekolü, stratejik değere sahiptir. Semerkand birikimi, üç büyük medeniyet kurmuşken günümüzde Horâsân/Semerkand aydınlanmasının önemi ihmal edilmektedir. Konunun önemine binaen Ali Semerkandî’nin mensubu olduğu Semerkand/Horasan kayıp uygarlık birikiminde eğitim ve üretim konusunu ele alacağız. Ali Semerkandî’nin Çamlıdere’ye gelir gelmez ilk olarak tarım, hayvancılık ve endüstriyel girişimlerde bulunması geleneğin eğitim ve üretimi esas aldığını göstermektedir. O bakımdan Semerkand ekolünde bu konuya dair arşivlerin araştırılması gerekir. Ancak akademik araştırmalarda bu alanda bir boşluk olduğunu görmekteyiz. Bu çalışma Anadolu’yu dönüştüren ekolün eğitim ve üretimle ilgili kayıtlarını ele almakta ve yorumlamaktadır.