Bu çalışma, dünyanın tek bölünmüş başkenti olan Lefkoşa’nın merkezinde, her gün terk edilmiş binaları, evleri, arabaları, dükkânları dolaştığım, yalnızca 50 adım mesafede sınırın öteki tarafında farklı bir devlete ait insanları, caddeleri, sokakları gözlemlediğim Lokmacı’da görev yaparken aklıma takılan, tatmin edici şekilde cevabını bir türlü bulamadığım ve nihayetinde beni akademik çalışmaya iten bir sorunun ürünüdür. Lefkoşa neden bölünmüştür?
Pek tabii bu sorunun cevabını kolay bir şekilde yanıtlamak benim açımdan oldukça mümkündü. Nitekim Kıbrıslı Rumların Ada’daki bölünmüşlüğü 1974 Harekâtıyla ilişkilendirdiğini, Kıbrıslı Türklerin ise bu bölünmeyi Aralık 1963’teki Rum saldırılarına bağladığını, aynı zamanda biraz daha geriye giderek ilk bölünmenin, 1956 yılında İngiliz askerleri tarafından Lefkoşa’daki iki etnik grup arasındaki mahalleleri ayırmak için çekilen tel örgülerle uygulandığını bilmekteydim. Bununla birlikte bu tartışma ekseninden tatmin olmayan Kıbrıslı Rum milliyetçilerin, bölünmüşlüğün suçunu taksimci Türklere, Kıbrıslı Türk milliyetçilerin enosisçi Rumlara, her iki milliyetçiliği küçümseyen “entelektüel” kesimlerin ise suçu emperyalist güçlere attığını gözlemlemekteydim. Dolayısıyla Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne ilişkin bu cevaplardan birisini seçip üzerinde çalışmak benim için oldukça kolay olacaktı. Fakat açıkçası ben, Kıbrıs’taki bölünmüşlüğe yönelik ortaya konan bu cevapların ve suçlamaların tamamının neden değil sonuç olduğunu değerlendirdiğimden, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasındaki bölünmüşlüğün temel nedenlerini mümkün olabildiğince objektif bir şekilde ortaya koyabilmek için çabalamaya ve bu çalışmayı yapmaya karar verdim.
Çalışmanın akademik değeri konusunda değerlendirmede bulunamam. Tarihî süreç çalışmanın değerinin ne olduğunu gösterecektir. Fakat Kıbrıs’taki bölünmüşlüğün kök nedenlerine ilişkin kavramsal bir çalışma ortaya konmasının, Kıbrıs meselesine ilişkin yeni bakış açılarının geliştirilmesine katkı sağlayacağını not etmem gerekir. Nitekim yarım asırdan fazla bir süredir federasyon modeli temelinde devam eden Kıbrıs müzakerelerinin başarısızlığı açıkça ortadadır. Dolayısıyla yeni çözüm modellerinin geliştirilmesine destek olacak her çalışmanın oldukça kıymetli olacağını değerlendirmekteyim. Bu çerçevede yapılan çalışmanın sahadaki gerçeklerin görülmesine yardımcı olmasını ve zorunlu ortaklığı dayatmaya çalışan çözüm modelleri yerine ortaya çıkan alternatif düşüncelere katkı sağlamasını umuyorum.
Bu çalışmada emeği geçen Doç. Dr. Çağla Derya Tağmat’a, Prof. Dr. Temuçin Faik Ertan’a, Prof. Dr. Soyalp Tamçelik’e, Prof. Dr. Sertaç Hami Başeren’e, Doç. Dr. Mehmet Balyemez’e, Doç. Dr. Gül Pınar Gülboy’a, Prof. Dr. Hüseyin Işıksal’a, Sayın Ergün Olgun’a, Sayın KKTC Büyükelçisi İsmet Korukoğlu’na, Prof. Dr. Brendan O’Leary’e ve çalışmaya ilişkin fikirsel tartışmalar yürüttüğüm değerli tüm dostlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Çalışma boyunca değerli fikirlerini şahsımla paylaşmaktan bir an olsun çekinmeyen çok değerli hocamız merhum Doç. Dr. Nazım Beratlı’yı yakın zamanda kaybettik. Bu zamansız vefatın derin üzüntüsünü yaşıyorum. Kıymetli fikirlerinizi her daim yaşatacağız, ışıklar içerisinde uyu hocam.
Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmanın yolunun ancak ve ancak mutlu ailelerden, aile içinde iyi yetiştirilmiş fertlerden ve geleceğe ümitle bakan çocuklarımızın varlığından geçtiğine inandığımı, bu çerçevede iş hayatının tüm zorluğuna rağmen zamanını çocuklarına ve ailemize adamış olan biricik eşim Pelin Toprak’a hem çalışma süresi boyunca bana karşı göstermiş olduğu sabırdan hem de topluma pırıl pırıl iki çocuk yetiştirmiş olmasından dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Son olarak şahsımın hayatı için mutluluğun formülünü oluşturan fakat bu çalışma süreci boyunca vakitlerinden feragat etmek zorunda kaldığım kızlarım Lena ve Mira Toprak’ı canımdan çok sevdiğimi belirtmek istiyorum.