Hıristiyanlıkta Kurtuluşun Anahtarı: Şefaat başlıklı bu çalışma, Hıristiyan dualarında sıkça karşılaşılan şefaat talebinin teolojik temellerini ve kurtuluş öğretisiyle ilişkisini inceler. Hıristiyan ibadet yapısının önemli bir unsuru olan dua pratiklerinde, Tanrı’ya doğrudan yönelmektense kutsal figürler aracılığıyla ilahi bağ kurma arzusu öne çıkmakta; bu arzu, zamanla kurumsallaşmış bir teoloji hâline gelmektedir. Şefaat, yalnızca İsa'nın temsil ettiği bir aracı rol olarak kalmayıp Meryem, aziz/azizeler, peygamberler ve melekler gibi figürlerle genişleyerek dinsel uygulama bağlamında anlam kazanmaktadır.
Hıristiyan inancına göre şefaat, yalnızca İsa Mesih ve Kutsal Ruh’un aracılığıyla sınırlı değildir; Tanrı’nınin ayet düzeni içinde Meryem, aziz/azizeler, melekler ve peygamberler gibi kutsal figürlerin de şefaatte bulunması meşru kabul edilmektedir. Pavlus’un“Mesih göklerde şefaat ederken, Parakletos olan Kutsal Ruh da inananlar adına yakarır”(Romalılar 8: 26–28, 34) şeklinde dile getirdiği üzere, İsa göklerde şefaat ederken Kutsal Ruh da inananlar adına Tanrı huzurunda yakarır. Bu çok katmanlı şefaat anlayışı, Trent Konsili’nde dogmatik bir ilke hâline getirilmiş; özellikle Meryem ve aziz/azizelerin şefaatinin, İsa’nın mutlak Raboluşuna zarar vermeyeceği açıkça vurgulanmıştır. Bu bağlamda, birden fazla kutsal kişinin şefaatte bulunması, Tanrı’nın inayetinin farklı yollarla tecelli etmesi olarak görülmekte; şefaatin çoklu yapısı, Hıristiyan ibadetinde hem bireysel hem de kolektif kurtuluş arzusunun bir ifadesi olarak değerlendirilmektedir.
Dualarda geçen isimlerin ve çağrıların arkasında tarihsel ve doktrinel katmanlar yer almaktadır. Özellikle İsa’nın günahsız oluşu ve çarmıhta üstlendiği kefaret görevi, onu Hıristiyan dua pratiklerinde şefaatin merkezî figürü konumuna taşımaktadır. Meryem ise annelik vasfı, ilahi lütfa yakınlığı ve örnek yaşantısı ile dualarda başvurulan ikinci bir aracı kimliğinde görülmektedir. Aziz ve azizeler, yaşamlarındaki fedakârlıklar, gösterdikleri mucizeler ve kilise tarihindeki rolleriyle dua pratiklerinde önemli bir yer edinmiştir. Bu kutsal figürlerin Hıristiyanlık tarihinde zamanla oluşan teolojik söylemler ve ibadet yapısına özgü uygulamalar içinde kiliselerin farklı yorumlarına göre şekillenmiş aracılık konumları,şefaat inancının dua biçimleri açısından çeşitliliğini ve inanç temelli zeminini ortaya koymaktadır. Bu kutsal figürlerin aracılık konumları, kiliselerin şefaat anlayışına göre farklılık göstermekte; bazı kiliseler ise bu tür aracılığı teolojik olarak kabul etmemektedir.
Hıristiyan dua metinlerinde sıkça karşılaşılan “Rab İsa’nın adıyla” ve “Kutsal Meryem’in inayetiyle” gibi ifadeler, şefaatin hem teolojik bir gereklilik hem de ibadet biçimlerinin yapılandırıcı unsuru olarak içselleştirildiğini göstermektedir. Özellikle Yeni Ahit’te yer alan “Baba’nın nezdinde şefaatçimiz İsa Mesih vardır” (1. Yuhanna2:1) ifadesi, İsa’nın günahsızlığı ve kefaret rolüyle Tanrı’ya ulaşmanın temel aracı olarak konumlandırıldığını açıkça ortaya koymaktadır. Katolik geleneğinde yer alan “Ave Maria” duası, Meryem’e yöneltilen aracılık talebiyle inananların doğrudan Tanrı’ya değil, kutsal figürler vasıtasıyla yönelme eğilimini pekiştirmektedir. Aziz/Azizelere hitaben edilen dualarda yer alan isme özgü çağrılar ise, şefaatin kişisel kurtuluş arzusuyla nasıl birleştiğini ve dua pratiğinde nasıl işlevselleştiğini örneklemektedir.
Çalışma boyunca şefaatin kavramsal bağlamında günah, tövbe, yargı, cennet, cehennem, araf gibi temel motifler derinlemesine işlenmiştir. Bu kavramlar arasında kurulan ilişkiler, Hıristiyanlıkta şefaatin yalnızca bir dua motifi olmadığını; aynı zamanda bir dini yapı, sosyal beklenti ve kurtuluş öğretisinin ihtiyaç biçiminde kurumsallaştığını göstermektedir.
Duaların sabit bir forma sahip olmaması ve her kilisenin kendine özgü metinler üretmesi, konunun analizini zorlaştıran bir unsur olarak dikkat çekmektedir. Bu zorluk, ibadete yönelik metinler, ayin kitapları ve dualar üzerine yazılmış özgün eserler üzerinden aşılmış; Türkçe ve İngilizce kaynaklar harmanlanarak karşılaştırmalı bir analiz sunulmuştur. Özellikle Katolik kaynaklara ağırlık verilse de Ortodoks ve Protestan geleneklerine dair temsilî dualar aracılığıyla mezhepler arası farklılaşmalar göz önüne serilmiştir.
Sonuç olarak bu eser, Hıristiyanlıkta dua pratiği ile kurtuluş öğretisi arasındaki ilişkiyi şefaat kavramı etrafında örerek; ibadetlerin teolojik yönünü ve uygulama çeşitliliğini disiplinler arası bir çerçevede görünür kılmaktadır. Şefaat, hem dini bir ihtiyaç hem de Tanrı ile kul arasındaki metafizik mesafeyi aşma arzusunun somutlaştırılmış biçimi olarak Hıristiyanlıkta merkezi bir yere sahiptir.