Yakın döneme değin çoğunlukla edebiyat sahasının ilgi alanı içinde kalan Muallim Nâci (1849-1893), şâir ve müellif kimliği ile Tanzimat döneminin en çok konuşulan isimleri arasındadır. Din, tarih, edebiyat alanında velûd bir müellif ve şâir olarak Muallim Nâci, hayatta iken haklı bir şöhretin sahibi olmuştur. Edebiyat dünyası onu, “edîb-i şehîr” terkîbi ile tanıtırken; tarihe Nâci “Tarih-Nüvîs-i Selâtîn-i Âl-i Osman” pâyesi ile kaydedilmiştir. Ahmed Midhat Efendi gibi devrin otoritelerince “koca bir hazine” olarak değerlendirilen Muallim Nâci hakkında aktarılanlar, çoğunlukla onun edebiyat dünyasında temsil ettiği görüş, şiirleri ve şiirinde izlediği üslup üzerinde yoğunlaşmıştır. Oysaki Muallim Nâci, yalnızca şâirliği ile değil, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmed Âkif Ersoy, Kenan Rifâî, Neyzen Tevik gibi 20. yüzyılın mutasavvıf, şâir ve ediplerine hocalık yapmış, şiirlerine ilham vermiş bir isim olarak da karşımızdadır. O, kendisinden sonra gelen nesle yalnızca aruzu sevdirip, kâfiyenin amacını mı aktarmıştır? Ya da başka bir ifadeyle, Nâci’yi yalnızca edebiyat dünyasının tanınmış bir ismi olarak tanımlamak yeterli midir? Muallim Nâci’nin hayatı ve eserlerine dair çalışmalar henüz vefat ettiği yıllarda başlamış, zenginleşen bir literatürle günümüze ulaşmıştır. Elinizdeki bu kitap, Nâci’nin şiirleri ve yazılarında var olan tasavvufî duyuşun kaynaklarına duyduğumuz merakla ortaya çıkmıştır. Bizi böyle bir çalışmaya sevk eden saiklerin ilk tohumu ise gönlümüze henüz bir ilahiyat talebesi olduğumuz yıllarda atılmıştır. Hakk’a kulluk ve Hz. Peygamber’e muhabbetin kişiyi en yüce hürriyete eriştireceğini dillendiren, “Dil esîrin olduğu günden beri azâdedir Mâsivâya bağlanır mı bağlanan vicdan sana” beytini merhum hocamız Selçuk Eraydın’ın gür sesinden duyduğumuzda ve bu müstesna beytin Muallim Nâci’ye ait olduğunu öğrendiğimizde… Tasavvufî bir temellendirme olmaksızın beytin derinliğine inmenin imkansızlığını sezmekle birlikte bu hissiyatımızı henüz o günlerde dile getirememiştik. Yıllar içinde cevaplanmamış bir soru olarak kalan bu konuyu ülkemizde yaşanan pandemi ortamında çalışma imkanı bulduk. Muallim Nâci’nin tasavvufî müktesebâtını yalnızca dînî eserlerinde terennüm etmediğini görmek; bizi tüm eserlerine karşı daha dikkatli bir okumaya sevk etti. Kitap olarak niyet ettiğimiz bu çalışmanın başında kaleme almış olduğumuz “Muallim Nâci’nin Dünyasında Tasavvuf” başlıklı makalemiz, bu çalışmamızın girizgâhı hükmündedir. Ne var ki Muallim Nâci’nin kırk dört yıllık hayatına elliyi aşkın eser sığdırdığı dikkate alındığında sahanın genişliği, çalışmamızın seyir ve hacmine etki etmiştir. Çalışmamız, giriş ve üç bölümden oluşmaktadır. Girişte; çalışmanın amacı, konusu, önemi ve yazılış gerekçesine değindik. “Muallim Nâci’nin Hayatında Tasavvuf” başlıklı ilk bölüm Nâci’nin eserlerinden hareketle çocukluğundan itibaren tasavvuf dünyasına dair aktardığı izlenimlere ve tasavvufî neşvesine dair tespitlere ayrılmıştır. İlk bölümün ikinci kısmı, “Muallim Nâci ve Dönemi Sûfileri” başlığını taşımaktadır. Bu bölüm, Nâci’nin bizzat görüşüp feyz aldığı mutasavvıfların yanı sıra Esâmî isimli biyografik sözlüğünde yer verdiği dönemi sûfilerini kapsamaktadır. İkinci bölüm, “Muallim Nâci’nin Nesirlerinde Tasavvuf” başlığını taşımaktadır. Kendi içinde beş kısma ayırdığımız bu bölümde, öncelikle Nâci’nin tasavvufî muhtevaya sahip eserleri tahlil edilmeye çalışılmış, Kur’ân ağırlıklı çalışmalarının muhtevaları üzerinde durulmuştur. Esâmî’de yer alan sekiz yüz elli şahsiyetin yüz yirmisini mutasavvıfların oluşturması, sûfilerle ilgili müstakil bir tasnif çalışmasını zorunlu kılmıştır. Nâci’nin tüm eserlerinde yoğun olarak istifade ettiği sûfilerin yanı sıra eserlerini tercüme ve şerh ettiği mutasavvıflar, bölümün diğer müstakil başlıklarını oluşturmaktadır. Üçüncü ve son bölüm “Muallim Nâci’nin Şiirlerinde Tasavvuf” başlığını taşımaktadır. Bu bölümde öncelikle, Nâci’nin ilk şiir kitabı Terkîb-i Bend’den itibaren sırasıyla Âteşpâre, Şerâre, Fürûzân, Sünbüle, Zâtü’n-Nitâkayn yahud İbnü’z-Zübeyr ve Mir’ât-ı Bedâyî’de yer alan şiirleri; ikinci olarak da vefatından sonra Şeyh Vasfî Efendi’nin Yâdigâr-ı Nâci’de topladığı şiirler konu edilmiştir. Son olarak, Kayahan Özgül’ün Şiirin Hazanında Gazel Dökenler 5-Muallim Nâci Efendi başlıklı eserinde “Kitaplara Girmeyen Şiirleri” başlığı altında tespit ettiği şiirler incelenmiştir. “Tevhîd ve Vahdet-i Vücûd anlayışı” başlığı altında; Muallim Nâci’nin eserlerinde Hz. Peygamber sevgisi, nûr-ı Muhammedî, Ehl-i beyt muhabbeti, Kerbelâ Hüznü ve Âl-i abâ’ya dair yer alan şiirleri tahlil edilmiştir. “Şiirlerinde Öne Çıkan Tasavvufî Kavramlar” başlığı altında ise Nâci’nin şiirlerinde Mevlevîlik başta olmak üzere tasavvufî meşrepler, seyr u sülûk kavramları ve tasavvuf ıstılâhlarına yer verdiği şiirlerin değerlendirmeleri yer almaktadır. Çalışmamızı nihayete erdirirken Prof. Dr. Selami Şimşek’in Mehmet Akif ve Tasavvuf başlıklı kitabının usul ve muhteva açısından bize ilham verdiğini belirtiriz. Kıymetli tavsiye ve katkılarından dolayı Doç. Dr. Reyhan Çorak, Doç. Dr. Adalet Çakır, Dr. Öğr. Ü. Nuriye İnci ve Mehmet Deri Bey’e teşekkürlerimi arz ederim. Gayret bizden, yardım ve tevfîk Allah’tandır.