Rahman Rahim Allah’ın Adıyla. Allah’ın kitabı, indiği günden bugüne okunup durmakta. İnsanlar, anlamadan dahi okumaya devam etmekte. Diyorum ki kendi kendime, Kur’an’ın nesiller boyu nakledilmesinde belki bunun dahi bir rolü olabilir. İnsanlar, anlamadıkları hâlde Kur’an’ı ezberleyerek nesilden nesile aktarmışlar. Ama olması gereken, Kur’an’ın ana fonksiyonunu icra edecek nitelikte okumaktır. İlk muhataplar bunu mükemmel bir şekilde gerçekleştirdiler. Okudular, anladılar, yaşadılar ve içinde bulundukları kokuşmuş/şirk eksenli dünya düzenini değiştirdiler. Sonraki gelenler, bu ivmeyle birlikte ilahî kelamın didaktik araştırmalarını yaptılar ve müthiş bir medeniyet kurdular. On asır bu medeniyet, dünya üzerinde belirleyici ana unsur olarak görev yaptı. Sonrasında ise okunan kitabın ana ekseni olan hayat damarı oluşu, insanlar tarafından koparıldı ve medeniyet çöktü. İnsanlar, dinlerini geçmişin geleneksel anlayışı çerçevesinde yaşamaya devam ettiler. Neden geri kalındı sorularına, “Kur’an’ı yaşamayı terk ettik de ondan” sesleri cılız kaldı. Ümmet, şaşkın bir vaziyette küfrün hegemonyası altında, onların müdahaleleri ve müsaadeleri çerçevesinde kitaplarını okumaya ve kısmen dinlerini yaşamaya devam etti. Aslında okumanın ilk kuşağın okumasına dönüştürülmesi ve kaybolan değerlerin Allah’ın yardımıyla yeniden ikamesi mümkündü. 8 | Celaleddin Sipahioğlu Yeniden okuma ve anlama çabaları baş gösterdi. Fakat bu okumaların çağdaş Hubelizme toslaması ve sorgulamalar, okumaları, ansiklopedik ve yenilikçi yorumlar yapmaya yöneltti. Oysa 1400 küsur yıldır yeni bir ayet inmiyordu, Allah son sözünü söylemişti. Bu sözlerin ne anlama geldiği de az çok Kur’an’la haşir neşir olan insanlar tarafından anlaşılıyordu. O zaman sorun neredeydi ki Kur’an, on dört asır evvel harekete geçirdiği insanlığı, bugün harekete geçiremiyordu. Sorun, ilk okuyanların imanı ve heyecanının olmayışındaydı. Çünkü onlar, ayetleri okuduklarında imanları artıyor, harekete geçiyor ve dünyalarını değiştirebiliyorlardı. Sevdiklerini Allah için infak etmedikçe gerçek iyiliğe ulaşamayacaklarını duyduklarında en popüler mekândaki bağlarını bahçelerini Allah için infak edebiliyorlardı. Allah’ın ayetlerinin kâfirlerin en yoğun olduğu mekânlarda okunması gerektiğinde hasbilikle tek hakikat olan tevhid dinini haykırabiliyorlardı. Bugün elhamdülillah Kur’an’ın anlaşılması adına Türkçemize kazandırılmış yüzlerce meal mevcut. Ancak Kur’an’ı anlayabilmek için bu meallerin bazılarını yeniden tercüme etmek gerektiği gibi, sadeleştirme adına bazı kitapların suyunun suyu kabilinden işler yapılmak suretiyle Kur’an, Allah’ın maksudunun dışına taşındı. Öncelikli olarak Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğini kendinden öğrenmemiz gerekmekte. O, yaşanmak üzere indirilmiş bir kitap olduğu içindir ki yaşanmadan yapılan okumalar, işin edebiyatından başka bir anlam ifade etmez. Kur’an’ın en temel indiriliş gayesi, Allah’ın insanlar için sunduğu değerler sisteminin yeryüzü egemenliğini yeniden tesis etmektir. Okumayı bu çerçeveden gerçekleştirdiğimizde onun ilk olarak yıktığı batıl sistem olan Hübelizmin/şirkin bugünkü versiyonlarını okumanın ana eksenine koymak gerekir. Bu alan zor bir meydan olduğu için Kur’an okuyucuları, bu alanın dışında konularla yetinmekte ve yalancı pehlivanlar gibi peşrev çekip durmaktadırlar. Ana konunun dışında bütüncül bir Kur’an okuyuşu da maalesef gerçekleştirilememektedir. Eline bir ayeti bayrak gibi almış ya da kısmi anlamda ayetlerle, bütün bir Kur’an’ı yorumlamaya çalışan birçok insan ortada dolaşmaktadır. Herkes Kur’an’ı kendince okuyup anlayabilir, ama her şeyi biliyormuş gibi bu bilgiyi kullanamaz. Bu konu gündeme geldiğinde Bektaşi mantığıyla, ayetleri telefon numarası söyler gibi delil getirenler olabilir. Ama hayatlarına baktığınızda da Kur’an’ın bütüncül olarak yaşanmadığına şahit oluruz. Kur’an’ı okuyup anlamaya, hassaten yaşamaya ihtiyacımız var. Kur’an’ın ilk inen ayetlerine baktığımızda ilk iş, mevcut şirk/küfür eksenli sistem eleştirisidir. Kelime-i tevhid, sistem eleştirisinin en çarpıcı ifadesidir. İlk okumada mistik bir anlayış geliştirmeye çalışanlar, bugün itibarıyla birincil olarak yapmaları gereken eylemi okumalarından çıkaramamışlar demektir. Çok ilginçtir, Kur’an’ı hayattan dışlama adına düzenlenmiş bir sistemin içinde yaşıyor olmamıza rağmen Kur’an okuyuşlarımız, Kur’an’ı hayattan dışlamış olan sistemi rahatsız etmemektedir. Minarelerden her gün haykırılan “Allahu Ekber/ Yegâne büyük Allah’tır.” nidaları, Allah’a karşı büyüklük taslayanları endişelendirmemektedir. Kur’an, bizim bu okuyuşlarımızla bir şeref kazanmaz, ihtiyacı da yoktur. Fakat bizim, Kur’an’ı ilk okuyanlar gibi okursak şeref kazanacağımız kesin. Kur’an’ın anlaşılmasında maalesef mealler, ayrı bir sorun teşkil ediyor. Birbirinden kopyala yapıştır türünden mealleri muhatap kabul etmemekle beraber, mefhum mana üzerinden meal çalışması yapmayı da Kur’an’ın muhataplarına mesaj veremeyecek hâle getirilmesi olarak kabul ediyorum. Neden böyle yapılıyor olabilir diye düşündüğümde, ortalığı çok bulandırmayan, çağdaş küfrü rahatsız etmeyen, dolayısıyla ilzam edilmekten kurtaran bir yöntem olduğu için tercih edildiğini düşüyorum. Ayetlerin tek tek meallendirilmesi ilim adamlarının işine yarayabilir, ancak bağlam problemi doğuracağı için ilim sahibi olmayanların anlamalarında sorun meydana getirmektedir. İlim sahibi olmayanların, ayetlerin bağlamını gözeterek gerekirse birkaç ayetin birleştirilmesiyle kısa tefsir hâline dönüştürülmüş kitapları okumaları daha uygundur kanaatindeyim. Okunan mealler, adı üstünde mealdir yani Kur’an’ın kendisi değildir. Eğer bir alıntılama yapılacak olursa, mealen şu şekilde demek uygundur. Maalesef bu konuda Kur’an şöyle diyor diye birinin mealinden aldığı anlamı paylaşanlar çoğunluktadır. Kur’an, tarihten bağımsız bir kitap değildir. Bu yüzden tarihte yaşanmış olaylar ayetler arasında yer alır. İfk hadisesinden bahseden ayetler vardır. Fakat olay bütün boyutlarıyla anlatılmaz, o ayetleri anlamak için tarih bilgisi gerekir. Mülk suresini anlamak için Hudeybiye’yi, ilk umre teşebbüsünü ve yaşananları bilmek gerekir. Haşr suresini anlayabilmek için Medine’de yaşayan Yahudilerin tarihini, sürgünleri bilmek gerekir. Kur’an tarih kitabı değildir, ancak tarihte yaşanmış insanlık problemlerine ilahî çözümleri ortaya koyan bir kaynaktır. Dolayısıyla bu tarihî olayların bilinmesi, ayetlerin doğru anlaşılmasına vesile olur. Kur’an’dan yenilikçilik çıkarmak son zamanların modası. Kur’an, yenilikçi bir kitap değildir. Öncelikle, toplumun var olan doğru değerlerini pekiştirirken; zaman içinde kaybolmuş, tahrif edilmiş değerleri ise yeniden yapılandırarak topluma kazandırır. Yenilikçilik bayrağı açmak, okuma özrü olan bilmeyenlere var olan hakikatleri okuyup gelip anlatmaktan başka bir şey değildir. Maalesef bu bayrakla ortaya çıkanlar, her gün yeni bir şey icat edeceğiz derken din dairesinin sınırlarını zorlama gayreti içine girmekte hatta hızlarını alamayarak başka mahallelere geçme yanlışına düşmektedirler. Ezcümle Kur’an’ı okumaktan maksat, yaşamaktır. İnsanlık, Kur’an’ın ilk indiği zamandaki okumaya muhtaçtır. Bu okuma olmadan yapılan işler, Müslümanları daha çok parçalara bölmeye adaydır vesselam.