Modernleşme gelişme, evrim ve geri dönülemeyen zamanın döngüselliğini kapsayan bir konforme düzen kurma projesi olarak ‘geçmişe, bugüne ve geleceğe’ yapılan göndermelerle kaostan kaçış ve bir uyumluluk yaratma özellikleri ile belirginlik kazanmıştır. Modernitenin kendini yaratan düsturu, düzensizlikten/belirsizlikten/müphemlikten/ non-konformizmden konformizme/düzene/uyuma kaçış çabasıdır. Bu çabalar modernite öncesinde, din, gelenek, mitoloji ve kültür üzerinden sağlanmıştır. Çünkü toplumun ve insanın olduğu her yerde konforme bir düzene duyulan özlem ve kaostan kaçış çabaları gözlemlenmiştir. Konforme düzen adına tanımlanan kimlikler üzerinden bireylerin toplumsallaşma ve sosyalleşmeleri toplumla ilişkileri etrafında şekillenmiştir. Böylece bireyler toplumsal varlıklarını onaylama ve devam ettirme mekanizmaları olarak birlikte yaşadı ları konforme düzenin norm ve form yasalarına/kurallarına uyumluluk göstermeye mahkum/mecbur/zorunlu yaşamışlardır: Bireysel evrenden küresel evrene kadar. Konformizm düzenleri de birlikte yaşadıkları kolektiviteler içerisinde her birini diğerinden ayırmaya yarayan konforme norm ve form sınırları/çitleri/sembolleri/formları/bahçeleri geliştirmişlerdir. Bu konforme norm, form ve semboller kişisel olan (isim), grubun aidiyetine dayanan (arkadaşlık, aile soyadı, sosyal ve kültürel gruplar içinde bulunmaktan kaynaklı kılan, kabile, cemaat, aşiret gibi) ya da toplumun kendiliğini (dini, etnik, kültürel, ideolojik birliktelikler) tanımladığı kavramlar etrafında yürütülmüştür. Bu konformist norm, form ve sembollere ek olarak konforme birlik/topluluk tarafından bireylere yöneltilmiş tehditler, yaptırımlar, ayırıcı/dışlayıcı mekanizmalar, damgalama, etiketleme gibi non-konformistleri cezalandırma pragmataları da ikame ve idame ettirilmiştir. Tüm bu konformizm durumu çoğunlukta bulunan egemen konformist grupların azınlıkta bulunan non-konformist kişilere/gruplara karşı oluşturdukları bir ötekileştirme ve ‘yabancı’laştırma mekanizmasın da evrenselliğini göstermiştir. Bu evrensellik içinde konformizme yani uyumlu bir düzen kurma tasavvuruna duyulan gereksinim felsefenin, bilimlerin, toplumların, tarihsel devirlerin hatta insanların sınıflandırılışını belirlemiş ve yönlendirmiştir. Bu sınıflandırma dizgelerinin birçoğu modern çağdan önce de var olmakla birlikte modern çağa özgü pragmatist rasyonelleştirmelerin ağırlığındaki var oluşlar olarak da diğer tarihsel devirlerden çok kesin hatlarla/çitlerle/bahçelerle ayrılmıştır. Bu yüzden kaosu düzene dönüştürme çabasının yöntemleri, her dönem kendisine özgü farklı bir isimle anılmıştır: Modern öncesi, modern ve post-modern dönem gibi1. Pragmatizm, popülizm ve konformizm alaşımı üzerine inşa edilen modernite bireyleri düzene yöneltme ve düzende tabi tutma çabasının konforme norm ve formlarını belirleyen kurumlar da yaratmıştır: Bilim, ordu, eğitim, ideoloji, kültür, din, siyasi rejim, teknoloji, bürokrasi gibi. Bunların her biri pragmatist bir kolektif talep düzenlemesine duyulan popülist gereksinimin yaratıları olmakla beraber her biri toplumsallığın iki zıt kutbu olan ‘bilinen/düzen/uyum ile bilinmeyen/ müphem/kaos’ arasındaki farkı ortaya çıkarmak, mümkün olduğunca görmezden gelmek, ortadan kaldırmak ve hatta yok etmeye çalışmaktadır. Modernitenin ayırt edici özelliği konforme bir düzen yaratmak adı altında kendine meşru bir zemin ve düzenli/uyumlu bir konum belirlerken diğer bütün her şeyden pragmatist amaçları/talepleri için faydalanmış olmasıdır. Bu yüzden modernlik kendi belirlediği konforme norm ve form evrenine uyum göstermeyen her türlü farklı non-konformist unsuru baskılamaya ve yok etmeye çalışmıştır. Bu yüzden toplumsal farklılık içerisinde ötekini/yabancıyı yani non-konformist unsurları belirginleştirmek ve bilinilebilir hale getirmek modernitenin en önemli açılımlarından biri olmuştur. Her şeyi konforme düzene uydurmak ve bilinebilir kılmak adına yapılanlar bilinmeyeni yok etmeye çalışırken bir yandan da ona daha çok görünürlük kazandırmıştır. Modernitede temel olan pragmatizmin faydacılığını ve konformizmin uyumculuğunu bir zemine oturtarak onun evrenselleştirilmeye çalışılması, ahlakiliğin tek tipleştirilerek küreselleşmesini doğurmuştur. Çoğulcu seslerin bir arada yaşamanın yollarını arayan post-modern küreselleşme süreci bile konforme bir düzen arayışından vazgeçmemiştir. Sadece bu düzenin önündeki engelleri bilinebilir kılmak ve böylece yeni bir düzen oluşturmak istemiştir. Bu da ancak birlikte inşa edilen toplumsal yapıyı aynı konformizm rotasına uyumlu kılmak, uydurmak ve farklı olanı tanımakla gerçekleşeceği için yine özünde konformizmin düzen kurgusu üzerinden gerçekleştirilmiştir2. Tüm bu gerçekleştirim dayatmasını temsil eden modernitenin pragmatizm, popülizm ve konformizm alaşımı üzerine inşa edilmesine ve bu inşa sürecinin ortaya çıkarttığı krizlere yönelik en ciddi ve kapsamlı eleştirileri dile getiren kişilerden birisi de Zygmunt Bauman olmuştur.