İstanbul’da Türkçe gazetecilik çalışmaları, mekânsal tarihi açısından iki döneme ayrılarak incelenebilir. Birinci dönem 1830’lardan 1990’ların başına kadar sürmüş ve “Babıali gazeteciliği” olarak adlandırılmıştır. Babıali gazeteciliği, 7 Mart 2008 tarihine kadar Eminönü ilçesi kimliğini taşıyan ve geleneksel İstanbul’un idari, ekonomik, toplumsal ve kültürel merkezi sayılan çevrenin kesişim noktası sayılabilecek bir bölgede icra edilmiştir. İkinci dönem ise ülkede 1980 sonrasında yaşanan siyasal ve ekonomik değişim sürecine paralel olarak İstanbul’daki yerel yönetimin şehir merkezini sanayi kuruluşlarından arındırma projesi çerçevesinde gelişmiştir. Gazetelere Yenibosna-Bağcılar aksında ucuz fiyatlara geniş araziler teklif edilmiş, 1980’lerin son çeyreğinde Medya Plaza binalarının inşaat süreci başlamıştır. “İstanbul Gazeteciliğinde Mekânsal Değişimin Gazetecilik Pratiklerine Etkileri” başlıklı bu çalışma, önceliği Babıali gazeteciliğinin sektör-insan-mekân bağlamında yakın çevre ve şehirle kurduğu ilişkinin tarihsel serüvenini ortaya koymaya vermiştir. Babıali gazeteciliğinin, haber kaynağı kurumlar, meslek çevresi ve sosyalleşme çevreleriyle uzun bir tarih içinde oluşturduğu iletişim ağları ve ilişki çerçevelerine dikkat çekilmiştir. İkinci aşamada ise hem Babıali dönemini hem Medya Plaza dönemini gazeteci olarak yaşamış meslek mensuplarıyla gerçekleştirilen saha araştırmasına dayanarak mekânsal değişimin İstanbul gazeteciliğinin habercilik pratiklerine ve mesleğe aidiyet hissine etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır.
Çalışmanın sınırlılıkları bağlamında ortaya çıkan başlıca unsur araştırmanın belirli bir zaman dilimi ve bu zaman dilimi içinde gerçekleşen kırılmanın etkileriyle ilgili olmasıdır. Araştırmanın odaklandığı mekânsal değişimin 1990’lı yılların ortalarında yaşanması her şeyden önce araştırmaya konu olan topluluğun üyeleri için bir yaş sınırlamasını beraberinde getirmiştir. İstanbul gazeteciliğinin tarihsel serüveni içinde Babıali gazeteciliği dönemi ile Medya Plaza dönemi arasında karşılaştırmalı değerlendirme yapabilecek deneyime sahip meslek profesyonellerinin sayısı sınırlıyken, Covid-19 salgını sürecinin getirdiği kısıtlamalar ve sağlık kaygıları saha araştırmasına kaynaklık etmesi beklenen gazeteci havuzunu daraltmıştır.
Beni “İstanbul Gazeteciliğinde Mekânsal Değişimin Gazetecilik Pratiklerine Etkileri”ni araştırmaya sevk eden başlıca unsurlar ise gazete denen şeyin çocukluktan beri hayatımda kapladığı yer ile yine çocukluktan bugüne İstanbul’da şahitlik ettiğim mekânsal değişimler oldu.
1980’li yılların çocuğu olarak gazeteyle daha ilkokula başlamadan tanıştım. Babam 1970’lerden beri bir Tercüman okuyucusuydu, Gedikpaşa’daki ayakkabı imalathanemizden makul bir saatte çıkıp eve geldiği akşamlarda Beyazıt Meydanı’nda veya Aksaray Muratpaşa Camisi civarında satılan -resmiyette “taşra baskısı”, halk arasında “meyhane baskısı” olarak bilinen- ertesi günün Tercüman gazetesini getirirdi. 1980’lerin ortalarında Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde okuyan ve Bayrampaşa’daki evimizde kalan dayım Turgay Pamukçu ise sıkı bir Cumhuriyet okuruydu. Pek çok sabah bakkaldan veya gazete bayiinden bir Tercüman bir de Cumhuriyet almak benim görevim gibiydi. Türkiye gazetecilik tarihinde günlük toplam gazete satışlarının en yüksek rakamlara ulaştığı 1990’lı yıllarda ise gazete her yerdeydi ve bu sayede okuduğum, sayfa tasarımından tanıdığım, köşe yazarlarını bildiğim gazeteler iyice çeşitlendi.
1997’de başlayan üniversite yılları ile birlikte Beyazıt, Divanyolu mekânları ve Cağaloğlu kitap yayıncılığı çevresi ile tanıştım. Bazı yayınevlerine “parça başı” tashih işleri yaptım. Rahmetli Kemal Çapraz’ın çıkardığı Ufuk Ötesi ve Mahmut Çetin’in çıkardığı Biyografi Analiz dergilerinde yazma imkânı buldum. 2004-2014 yılları arasında kitap yayıncılığı ile uğraştım. Kitap yayıncılığının ilk iki yılını yayınevinin basın ve halkla ilişkiler sorumlusu olarak geçirdiğim için gazete, televizyon, dergi, internet haber sitelerinin kültür-sanat editör ve muhabirleriyle yüz yüze görüşmeler için hemen her gün bir başka medya kuruluşuna ziyaretlerde bulundum. Bu iki yılda çalıştığım yayınevinin bulunduğu Yenibosna’dan, Sefaköy, Güneşli, Bağcılar gibi Basın-Ekspres yolunun çevresindeki semtlere yayılmış gazetelere ulaşmak her zaman sıkıntılı oldu. Medya kuruluşlarının faaliyet gösterdiği bir bölgede kendi aralarında dahi ulaşımın zor oluşu 2004-2005 yıllarından itibaren basının mekânsal değişim sürecine dair soruları zihnime yerleştirmeye başladı. Bununla birlikte mekânsal değişimin sonuçlarıyla sosyal hayat içinde de karşı karşıya kaldım. 1979’da dünyaya gözlerimi açtığım Süleymaniye Doğumevi artık yok, aynı adla Zeytinburnu’na taşındı. 20 yaşına kadar yaşadığım Bayrampaşa Üsküp Sokak’ta bulunan İspir Apartmanı’nın 2004 yılında, ilk gençliğimin büyük parçası Ali Sami Yen
Stadı’nın 2011’de, küçük parçası Abdi İpekçi Spor Salonu’nun ise 2018’de yıkılışını gördüm. Hem meslek hayatı hem sosyal hayat çerçevesinde tanık olduğum mekânsal değişimin düşündürdükleri, hocam Prof. Dr. Belkıs Ulusoy Nalcıoğlu’nun desteği ve yüreklendirmesiyle 2019 yılının başlarında bir doktora tezi başlığına dönüştü. Belkıs hocam, bütün danışmanlık süreci boyunca çalışmanın sağlıklı bir zeminde yürütülebilmesi için çok önemli katkılar sundu, farklı bakış açılarına yöneltti, daima iyi bir yol gösterici oldu, müteşekkirim. Eşim Tuğba, oğlum Konuralp ve kızım Elif Gülce bu beş yıla yaklaşan zaman diliminde her hâlleriyle yanımda oldular, zamanlarından çaldığım için üzgünüm, bana gösterdikleri tahammüle ise nasıl teşekkür edebilirim, bilemiyorum. Annem, babam, ağabeyim, kız kardeşlerim ve halama kırk üç yıllık hayatımdaki varlıkları, bir evde bir arada olmanın biriktirdikleri ve çocukluktan bugüne birlikte geçen zamanlardaki bütün yardımları için çok teşekkür ediyorum. Her bayramda, her 15 tatilde, düğünlerde, cenazelerde bir arada olduğumuz, özellikle çocukluk ve gençlik hafızamda silinmez izler bırakan Edirne ve Uzunköprü’deki geniş aileme teşekkürü bir borç biliyorum.
Hocam ve ailemden sonra, ilk teşekkürü İstanbul sahafları hak ediyor. Herhangi bir kütüphanede toplu hâlde bulunmayan İstanbul gazeteciliğine ilişkin kitapları, Beyoğlu Aslıhan Pasajı, Moda Kafkas Pasajı, Kadıköy Mühürdar, Bakırköy, Şişli, Fatih ve Süleymaniye çevresine yerleşmiş sahaflardan temin ettim.
Abdülkadir Karataş, Can Kozanoğlu, Mehmet Sağnak, Celalettin Kafesoğlu, Timuçin Mert, İskender Özsoy, Mehmet Nuri Yardım, Şahin Zenginal, Ahmet Yabuloğlu, Ahmet Tüzün, Beşir Ayvazoğlu, Arslan Tekin, Mehmet Ocaktan, Nuh Albayrak ve Hakkı Öcal’a bana zaman ayırıp çalışma kapsamında sorularımı cevaplandırdıkları için minnettarım. Gazeteciliğin ve fotoğrafçılığın ustası Abdülkadir Karataş ağabeyim, beni kırmadı söyleşide verdiği bilgilerin yanında, 1982’den itibaren dâhil olduğu Babıali dünyasının bugünkü görünümünü fotoğraflarıyla bu kitaba yansıttı. “Literatür”den tanıştığımız, önümüzdeki yıllarda Türk basın-yayın tarihi alanında derinlikli çalışmalara imza atacağına inandığım arkadaşım Melek Yalvaç hem çalışmayı baştan sona okudu hem de yakın geçmişte Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ndeki “Babıali Caddesi” maddesinden hareketle hazırladığı “Babıali Caddesi: Adresler ve Meslekler” tablosunu büyük bir cömertlikle bu kitapta kullanmaya izin verdi. 2009-2014 yılları arasında bir parçası olmaktan şeref duyduğum Ötüken Neşriyat’ın yöneticileri Nurhan Alpay ve Ertuğrul Alpay ile kitabın editörü Ayşegül Büşra Paksoy’a emekleri için teşekkür ederim.
Bu çalışma süresince akademisyen ve yazar dostlarımdan önemli bir destek gördüm. Dr. Yasin Çakırel, benimle iki yıl boyunca bir çalışma bürosunun yükünü paylaşarak zamanımızda zor görülür bir dostluk tavrı gösterdi. Bu alicenaplığı hayat boyu unutmam mümkün değil. Prof. Dr. Mehmet Akif Okur ve Doç. Dr. Mehmet Kaan Çalen çalışmanın çerçevesinin oluşmasında yardımlarını esirgemediler. Mehmet Kaan Çalen ile çalışmayı zenginleştirebilecek konu, kavram ve başlıkları uzun telefon görüşmeleriyle tartıştık. Mehmet Akif Okur ağabey de bazen Yıldız Teknik Üniversitesindeki odasında bazen de yerleşkenin içinde 3-4 saatlik yürüyüşlerimizde yaptığı değerlendirmeler ve işaret ettikleriyle çalışmanın gidişatına çok değerli dokunuşlar yaptı. 1990 yılında Adile Mermerci Anadolu Lisesinde birbirimizi bulduğumuz dostum Ömer Sefa Kurşun söyleşiler için İstanbul’a geldiğimde eşsiz bir misafirperverlik örneği gösterdi, ev sahipliğiyle yetinmedi yol arkadaşlığı yaptı. İstanbul’da geçen günlerde sıkı okurluğuyla tez konusuna da ilgi gösterdi, mesleklerin ve mekânların değişimi üzerine düşüncelerini benimle paylaştı.
Doç. Dr. Yakup Öztürk edebiyat dünyası ile gazetecilik dünyası arasındaki ilişkiler çerçevesinde, Dr. Derviş Tuğrul Koyuncu, Türkiye ekonomisinin ana hatlarını basın ekonomisiyle ilişkili biçimde yorumlayarak ufuk açıcı yardımlar sundular. Doç. Dr. İskender Gümüş, Doç. Dr. Fatih Söğüt, Dr. Bilal Akyol çalışmanın çeşitli aşamalarında okuma ve değerlendirmeleriyle konunun farklı boyutlarını görmemi sağladılar.
Doç. Dr. Mehmet Fatih Çömlekçi, Doç. Dr. Osman Çalışkan, Dr. Ammar Tekin çalışmayı didik didik ettiler, uzaktaki dostlarım Osman Çalışkan ve Ammar Tekin aramalarımdan bir türlü kurtulamadılar, uzun telefon görüşmelerinde çalışmanın önemli eksikliklerine dikkat çektiler, çok değerli katkılar yaptılar. Kırklareli Üniversitesinde birlikte çalıştığımız Mehmet Fatih Çömlekçi ise hem çalışmayı baştan sona okudu, hem uzun telefon görüşmelerinin muhatabı oldu, hem de Kırklareli’ndeki çeşitli mekânlarda gerçekleştirdiğimiz yüz yüze görüşmelerle yardımcı oldu. Elbette, eleştirileri, yorumları, eksiklik ve problemlere dikkat çekişleri çalışmanın daha iyi bir çerçeveye oturmasında çok önemli bir rol oynadı.
Son olarak yüksek lisans tezim “Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri”nden Marmara Kıraathanesi: Beyazıt’ta bir Hayat Sahnesi” kitabına ve “İstanbul Gazeteciliğinde Mekânsal Değişimin Gazetecilik Pratiklerine Etkileri” başlıklı bu doktora çalışmasına kadar 16 yıldır hiç yılmadan, pes etmeden, bir babanın oğluna gösterebileceği tavırla, daima yanımda olan değerli büyüğüm Şerafettin Yılmaz’a hürmet ve teşekkürlerimi sunarım.
Cem Sökmen
Kırklareli, 2022.