NEDEN BARIŞ ÇALIŞMALARI? 20. yüzyıl, bir utanç abidesi olarak dünya tarihinin bugüne kadar en kanlı yüzyılı oldu ne yazık ki! Etnik, dini, siyasi, devrimci vb. içerikli sayısız çatışma, terörizm ve soykırım gibi vahşet örneklerine şahit olduk hep birlikte. Soğuk Savaş döneminde Doğu ve Batı bloklarının sahip olduğu kitle imha silahları bütün bir insanlığı ortadan kaldıracak düzeydeydi. Evet, insan oğlu ve kızı olarak, Aydınlanma döneminden beri elde edilen ekonomik, bilimsel ve teknolojik alanlarda çok ileri aşamalar kaydetmiş olsak da, çatışma yönetimi, çatışma/uyuşmazlık çözümü, çatışmaların barışçıl dönüşümü konusunda hâlâ bir arpa boyu ilerleme kaydedememiş olduğumuz gerçeği ile karşı karşıyayız. Her ne kadar barış ve savaş temaları tarih boyunca tüm din, kültür ve etik tartışmalarının esas ilgi alanı olsa da, konunun sistematik ve bilimsel olarak ele alınmasının I. Dünya Savaşı’nın sonunda gündeme geldiğini görüyoruz. Çatışma/Uyuşmazlık Çözümü veya Barış Çalışmaları adı altında akademik bir disiplin haline gelmesi ve üniversitelerde ders olarak okutulması ise, II. Dünya Savaşı’ndan sonrasından sonra olanaklı olmuştur. Bu durumda bile, ilk lisans ve yüksek lisans ders programlarının müfredatları daha çok savaşlar ve bunlar sonucunda oluşan vahşet ve yıkımın sebep olduğu hasarın tespitini, tazminini ve savaş sonrası düzenin normatif boyutlarını ele alacak şekilde oluşturulmuştu. Araştırmacılar, ancak zamanla, Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra savaşın, şiddetin ve baskının nedeni ve nasıl ortadan kaldırılacağına ilişkin konulara ağırlıklı olarak yönelmeye başlamışlardır. Artık savaşa ve fiziksel şiddete yol açan şartların neler olduğuna ilişkin araştırmalar her geçen gün artmaktadır. 21. yüzyılın başında olduğumuz bu dönemde, insanlık olarak acilen öğrenmemiz ve geliştirmemiz gereken en önemli kabiliyetlerden biri, savaşa ve şiddete dair zihniyetimizi, düşünce tarzımızı radikal bir şekilde değiştirmek; bireysel, toplumsal, yerel, ulusal ve uluslararası olmak üzere her bağlamda ve her düzeyde sorunların, uyuşmazlıkların ve çatışmaların yapıcı ve barışçı araçlarla çözülmesi yollarını bilimsel ve çok-disiplinli yöntemlerle öğrenmek ve öğretmek olmalıdır. Her ne kadar geleneksel sosyal bilimler şiddet ve çatışma konularını kendi disiplinleri içinde araştırma konusu yapmış olsalar da, bunların her birisi insan davranışının kendi ilgi alanlarına giren dar bir kesiti ile ilgilenmişlerdir. Örneğin, tarihçiler daha çok çatışmaların tarihini; psikologlar insanları tek tek şiddete veya şiddetsizliğe götüren şartları; sosyal psikologlar, sosyologlar ve antropologlar şiddet-grup dinamiği IXve şiddet-sosyal davranış ilişkilerini; siyaset bilimcileri ulusal veya uluslararası seviyedeki siyasi örgütlenmeleri; felsefeciler ve din bilimcileri ise çatışmaların ahlaki ve dini mahiyetini ve şiddetten nasıl ve neden kaçınmak gerektiğini araştırma konusu yapmışlardır. Biyologlar, zoologlar bile esasen insan doğasına yönelik şiddet üzerine araştırmalar gerçekleştirmişlerdir. Ancak çıkış noktası olarak artık çatışma, şiddet ve savaştan ziyade, barış ve barışa ulaşmanın yolları, çatışmaların barışçıl çözümü olabilecek disiplinlerarası ve çok-disiplinli yaklaşımların üretilmesi, tartışılması ve uygulanması gerekmektedir. Bu da ciddi bir zihniyet ve paradigma değişikliğini gerekli kılmaktadır. Günümüzde bu ihtiyacı karşılama iddiasında olan akademik, bilimsel disiplin açılımı Barış Çalışmalarıdır