Dünya üzerinde var olduğu günden başlayarak doğa ile amansız bir “varolma” uğraşı içine giren insanoğlu, doğadaki diğer canlılarda bulunan bazı güçlü fiziksel özelliklere sahip olmaması nedeniyle zor anlar yaşamıştır. Bir ayının ya da kartalın güçlü pençelerine ya da kendisini soğuktan koruyacak bir “post”a sahip olmamasına karşın, insanın doğanın güç koşullarıyla mücadele edebilmesine olanak sağlayan bir “düşünme gücü” vardı. Bu güç sayesinde, diğer canlılar gibi “doğaya uyum sağlama” yolunu değil, “doğayı değiştirme” yolunu tercih etmiştir.Bu düşünme gücü, insanın doğadaki olgular arasında neden-sonuç ilişkilerini keşfetmesine, anlamasına ve çevresinde kendisine tehdit oluşturan düşmanlardan korunmasına yardımcı olmuştur. Düşünme gücü sayesinde insanoğlu, doğadaki diğer canlılarda bulunan güçlü fiziksel özellikleri taklit ederek icatlar yapmış, zayıf yanlarını sürekli olarak güçlendirerek doğaya karşı zafer üstüne zafer kazanmıştır.İnsan toplumlarının sosyo-ekonomik gelişme sürecinde, ilkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, günümüzde ise sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş şeklinde farklı gelişme aşamaları geçirdiklerine tanık olduk. Bu gelişme aşamalarının itici gücününde insanın düşünme ve gözlem yapabilme becerisi olduğu açıktır. Başka bir ifadeyle düşünme, olgular arasındaki neden sonuçları keşfetme ve araştırma yapma gibi beceriler ve özellikler, insan uygarlıklarının ve içinde bulunduğumuz bilgi toplumunun oluşmasının temelinde yatmaktadır. Dikkat edilirse, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş bin yılı aşkın bir zamanda gerçekleşirken, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş çok daha kısa olmuştur. Bu kısa dönüşümün, söz konusu aralıkta, bilimin ve bilimsel araştırmaların gelişmesi ve artmasıyla gerçekleştiğini düşünüyor ve savunuyorum.Bilimsel araştırmayı kavramak, dünyayı kavramaya eşdeğerdir. Toplumumuzun ve özellikle eğitim sistemimizin gelişmesinin ülkemizdeki bilimsel araştırmaların gelişmesiyle ve hızla artmasıyla koşut olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, özellikle eğitim fakültelerinde öğrenim gören öğretmen adaylarımızın sağlam bir bilimsel araştırma temeline sahip olması çok büyük önem taşımaktadır.Gelecekte toplumsal önderler olmasını arzu ettiğimiz öğretmen adaylarının “araştırma” kavramını kavramasını, kendisini ve çevresini değiştirecek araştırmalar yapmasını sağlamak amacıyla oluşturduğumuz bu kitabın, konuyla ilgili herkese yararlı olacağını umuyorum. Kitabın oluşmasında çok kısa bir süre içinde nitelikli bölümler üreten tüm bölüm yazar-iv / Bilimsel Araştırma Yöntemlerilarına, kitabın dizgisini başarıyla gerçekleştiren Sayın Ali Ertuğrul’a ve yayıncımız sevgili Özer Daşcan’a şükran duygularımı ve teşekkürlerimi ifade etmeyi bir borç biliyorum.