Beş bin yıldır pek çok büyük uygarlığın ve çeşitli kültürlerin yeşerdiği, gelişip büyüdüğü Anadolu toprakları, üzerinde kullanılan diller bakımından da dünyanın en önemli bölgelerinden biridir. Hatice, Hititçe, Frigce, Luwice gibi kadim diller, Batı uygarlığına kaynaklık eden Eski Yunan, Roma ve devamında Bizans, Anadolu’da pek çok yazılı belge bırakmıştır. 11. yüzyılda Selçuklu Devleti ile başlayan Türk hâkimiyeti, Türkçenin Anadolu’ya sözlü dil olarak girmesini sağlamış, ancak Türkçenin resmî dil ve arkasından yazı dili olması için 200 yıl daha geçmesi gerekmiştir. Selçuklu çağı, Arapça ve Farsçanın eğitim, bilim ve kültür hayatında etkisini artırmıştır. Moğol istilası, önce Türkistan’ı ardından Türkiye’yi bir uçtan bir uca değiştirip dönüştürmüştür. Selçuklu sonrasında daha rahat hareket etmeye başlayan ve Türkçeden başka bir dil bilmeyen Anadolu beylerinin teşviki, Türkistan ulemasının ve Yesevî dervişlerinin gayretleri, Türkçenin önce resmiyet kazanmasını, ardından da edebiyat dili olmasını sağlamıştır. Bu dönemde Türkçe, sadece Türkiye’deki Türklerin değil, İran ve Kafkasya’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin, Mısır, Irak ve Suriye’deki Kıpçak ve Oğuz Türklerinin dili olarak ortak bir tarihî süreçte şekillenmiştir. 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin bir cihan devleti olmasıyla birlikte Türkçe, Anadolu topraklarından Balkanlar’a, Ortadoğu’ya, Kafkasya’ya, Kuzey Afrika’ya uzanmış; Avrupa, Asya ve Afrika’da diğer milletler için de uluslararası bir dil kimliği kazanmıştır. Çok milletli bir yapıya dayanan Osmanlı döneminde, milliyetler din üzerinden tanımlanmıştır. Her dinî grup inançlarında Beş bin yıldır pek çok büyük uygarlığın ve çeşitli kültürlerin yeşerdiği, gelişip büyüdüğü Anadolu toprakları, üzerinde kullanılan diller bakımından da dünyanın en önemli bölgelerinden biridir. Hatice, Hititçe, Frigce, Luwice gibi kadim diller, Batı uygarlığına kaynaklık eden Eski Yunan, Roma ve devamında Bizans, Anadolu’da pek çok yazılı belge bırakmıştır. 11. yüzyılda Selçuklu Devleti ile başlayan Türk hâkimiyeti, Türkçenin Anadolu’ya sözlü dil olarak girmesini sağlamış, ancak Türkçenin resmî dil ve arkasından yazı dili olması için 200 yıl daha geçmesi gerekmiştir. Selçuklu çağı, Arapça ve Farsçanın eğitim, bilim ve kültür hayatında etkisini artırmıştır. Moğol istilası, önce Türkistan’ı ardından Türkiye’yi bir uçtan bir uca değiştirip dönüştürmüştür. Selçuklu sonrasında daha rahat hareket etmeye başlayan ve Türkçeden başka bir dil bilmeyen Anadolu beylerinin teşviki, Türkistan ulemasının ve Yesevî dervişlerinin gayretleri, Türkçenin önce resmiyet kazanmasını, ardından da edebiyat dili olmasını sağlamıştır. Bu dönemde Türkçe, sadece Türkiye’deki Türklerin değil, İran ve Kafkasya’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin, Mısır, Irak ve Suriye’deki Kıpçak ve Oğuz Türklerinin dili olarak ortak bir tarihî süreçte şekillenmiştir. 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin bir cihan devleti olmasıyla birlikte Türkçe, Anadolu topraklarından Balkanlar’a, Ortadoğu’ya, Kafkasya’ya, Kuzey Afrika’ya uzanmış; Avrupa, Asya ve Afrika’da diğer milletler için de uluslararası bir dil kimliği kazanmıştır. Çok milletli bir yapıya dayanan Osmanlı döneminde, milliyetler din üzerinden tanımlanmıştır. Her dinî grup inançlarında sosyal taleplerle mahallî dillere yönelik yeni adımlar atılmış; mahallî dil ve lehçelerin eğitim öğretimde, radyo televizyon yayınlarında kullanımına, akademik araştırmalara konu olmasına imkân ve zemin hazırlanmıştır. Türkiye’deki Türkçe, sadece Türkiye Türklerinin ana dili değildir. Eski Osmanlı topraklarında yaşayan tüm Türkler, hatta Türk kültürüyle şekillenmiş diğer unsurlar Türkçeyi kimliklerinin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Makedonya, Kosova, Rusya gibi Doğu Avrupa ülkelerinde; Irak, Suriye gibi Ortadoğu ülkelerinde azınlık dili; Almanya başta olmak üzere Fransa, Avusturya, İngiltere, İsviçre gibi Batı Avrupa ülkelerinde, hatta Avustralya ve ABD’de göçmen dili olarak kullanılmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerindeki göçmen ve vatandaşlığa geçmiş Türkiye Türkçesi kullanıcılarının sayısı, İrlanda, Belçika gibi bazı Avrupa Birliği ülkelerinin nüfusunu aşmış durumdadır. Türkiye’deki dil renkliliği sadece bu tarihî, sosyal ve kültürel süreçlerden ibaret değildir. Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce başta olmak üzere belli başlı kültür dillerinin Türkçeye etkileri, Türkçenin azınlık dilleri ve mahallî dillerle ilişkileri, argolar, jargonlar, gizli diller, ağızlar ve daha ötesi. Sözün özü Türkiye; tarihten kopup gelen bin bir birikimle ve hayatın içinde şekillenmiş çeşit çeşit zenginliklerle oluşup gelişmiş bir dilin başka türlü dile geldiği bir güzel diyar, renk renk güzelliklerin sözle vücut bulduğu büyülü bir coğrafyadır.