Tarih, toplum ve milletlerin hafızasıdır. Bu hafızayı diri tutmanın en önemli yollarından biri geçmişteki kayıtların gün yüzüne çıkarılıp, tahlil ve tetkik edilmesidir. Toplumlar, kendilerini diri tutan bu tarihî mâlûmatları sayesinde, herhangi bir olay veya durum karşısında nasıl bir tavır alacaklarını ve ne şekilde tepki göstereceklerini bilirler. Bizim de bir arada yaşadığımız ve/veya komşumuz olan milletlerle ilişkilerimizin geleceğini “tarihimiz” belirlemektedir. Bakiyesi olduğumuz Osmanlı Devleti yüzlerce yıl birbirinden farklı müslim ya da gayrimüslim etnik ve dinî unsurları, adil bir düzen içerisinde yönetme başarısı göstermiştir. Osmanlı’nın gayrimüslim milletlerle olan ilişkisi, devletin kurulduğu yıllara kadar gitmektedir. Devletin hakimiyet alanının genişlemesiyle birlikte birçok muhtelif gayrimüslim unsur Osmanlı’nın şemsiyesi altına girmiştir. Bu milletlerden biri, Hıristiyanlığın ilk kilisesini kurmuş olan ve geçmişi çok eskilere dayanan Süryânîlerdir. Yavuz Sultan Selim’in Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu fethetmesiyle Süryânîler, Osmanlı tâbiiyetine girmiştir. Yüzlerce yıl Osmanlı’ya bağlı kalmış, sadık bir millet olmalarından dolayı devletin hoşgörüsüne mazhar olmuşlardır. Öyle ki Süryânîler özellikle devletin son yıllarında Ermenilerin sebep olduğu olumsuz propagandalara ve terör eylemlerine -çok azı hariç- meyil göstermemiş, devlete sadık olduklarını her ortamda beyan etmişlerdir. Osmanlı Devleti de bu sadakate kayıtsız kalmayarak her daim Süryânîleri azami derecede korumaya gayret göstermiştir. Osmanlı Devleti’nin Süryânîlere karşı bu olumlu tutumu, Osmanlı Devleti’nin bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyeti’yle Süryânîlerin ilişkilerinin tarihsel temelini oluşturmuştur. 1870-1920 yılları arasında Osmanlı Devleti’ndeki Süryânî varlığını Bitlis ve Diyarbekir örneğinde ele alan bu çalışmada tarihî verilere dayanarak mukayeseli bir şekilde Osmanlı-Süryânî ilişkilerinin bilimsel veriler ışığında ortaya konulması amaçlanmıştır. Araştırmamızın birinci bölümünde, Süryânîlerin kim olduğu, lisanlarının kökeni ve tarih boyunca geçirmiş olduğu süreçleri; ikinci bölümde Bitlis, üçüncü bölümde de Diyarbekir’deki Süryânî varlığı sadedinde nüfusu, yöredeki halklarla ilişkileri, Osmanlı Devleti ile olan ilişkileri ve Ermeni olaylarındaki tutumları ele alınmıştır. Adı geçen vilâyetlerde 1920’li yıllara kadarki süreç, Süryânîler arasındaki “Asûrîlik veya Ârâmîlik” tartışması ile “Seyfo” meselesinin tahlili bağlamında değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yapılan bu çalışma sırasında karşılaştığım tüm zorlukları kolaylaştıran, maddi ve mânevî desteğini esirgemeyen değerli hocam Prof. Dr. Mefail Hızlı’ya teşekkürlerimi sunarım. Çalışmayı baştan sona okuma zahmetinde bulunan ve kıymetli görüşleriyle çalışmamı zenginleştiren Prof. Dr. Ahmet Güç ve Doç. Dr. İbrahim Barca’ya, ayrıca yardım ve desteklerine zaman zaman başvurduğum Dr. Yunus Kırayit, Arş. Gör. İsa Yalçın, Arş. Gör. Eyüp Bozkurt, Arş. Gör. Yunus Akyüz, Arş. Gör. Cebrail Yeşilçay, Arş. Gör. Özgür Yılmaz, Murat Can Arslan ve diğer arkadaşlarıma şükranlarımı sunarım. İlgi, alâka ve desteklerini hissettiğim ve her zaman yanımda olan aileme teşekkürü borç bilirim.