Ölüm sonrası yaşamın imkânı ve mahiyetine dair tartışmalar, teistik dinlerin teolojilerinde geniş bir literatür oluşturmaktadır. İslam düşünce tarihinin erken safhalarında, nefs ve ölüm sonrası hayata dair materyalist görüşler ağırlıkta iken, özellikle İbn Sînâ’dan itibaren düalist kuramlar yaygın biçimde benimsenmiş ve savunulmuştur. İbn Sînâ’nın insani nefsin gayrimaddi bir tözolduğuna dair görüşü ve bu görüşün ölüm sonrası hayata dair tazammunları, İslam düşünce tarihinde nefs ve meada ilişkin tartışmalarda büyük bir kırılmaya yol açmıştır. Kendisinden sonra gelen düşünürler, ölüm sonrası yaşamın mahiyetine dair görüşleri nedeniyle yer yer onu çeşitli açılardan eleştirseler de ölümsonrası yaşamın imkânı noktasında onun düalizmini takip etmekten çekinmemişlerdir. İbn Sînâ’dan günümüze kadar bu konuda yürütülen tartışmalar, nefsin mahiyetini sorgulamaktan ziyade, bedensel ölümden sonra nefsin yaşamının mahiyeti üzerine odaklanmıştır. İnsan doğasına ve ölüm sonrası yaşamın mahiyetine dair düalist izahlar, Hıristiyan düşünce tarihinde de hatırı sayılır bir geçmişe sahiptir. Bununla birlikte, günümüz din felsefesi tartışmalarında teistik materyalizmin de gittikçe artan biçimde popülerlik kazanmaya başladığı gözlemlenmektedir. Önceleri, ağırlıklı olarak, düalizmi, teist din felsefecileri; materyalizmi ise ateist din felsefecileri savunurken, artık teist din felsefecileri arasında materyalist olmak, düalist olmak kadar olağan hâle gelmiş gibi görünmektedir. Bu olgunun muhtemel nedeni, hem nefs-beden hem de kişisel kimlik tartışmalarında düalist çizgiyi modası geçmiş bir yaklaşım olarak gören ve onu tartışmaya bile değer bulmayan çağdaş zihin felsefesi vasatıdır. Oysa Orta Çağ filozoflarından Descartes ve Leibniz’e, onlardan günümüz din felsefesinin iki önemli ismi Plantinga ve Swinburne’e kadar teist filozofların zihin felsefesindeki temel tutumu, düalizm olmuştur. Dolayısıyla, çağdaş din felsefesinin geldiği son nokta ve İslam düşünce tarihinde İbn Sînâ’nın bahsettiğimiz belirleyici konumu dikkate alınınca, onun nefs ve ölümsüzlüğe dair görüşlerinin tartışılmasının önemi bariz bir biçimde ortaya çıkacaktır. Elinizdeki bu kitap, aynı adı taşıyan doktora tezimizin yayımlanmış versiyonudur ve pek çok kişinin ilmî katkılarıyla meydana gelmiştir. Çalışma sürecinde ufuk açan öneri ve eleştirileriyle her türlü ilmî ve akademik desteği sağlayan saygıdeğer danışmanhocam Prof. Dr. Engin Erdem’e, ilmî ve akademik gelişimimde çok büyük katkıya sahip olan saygıdeğer hocalarım Prof. Dr. Recep Kılıç, Prof. Dr. Mehmet Sait Reçber ve Doç. Dr. Zikri Yavuz’a, tüm bu süreçte çok kıymetli katkılarıyla bana destek veren Doç. Dr. Yasin Meral, Dr. Yusuf Duman, Dr. Aykut Alper Yılmaz ve Mehmet Alperen Saz’a teşekkür ederim. Son olarak, hayatım boyunca maddi ve manevi desteklerini bir an olsun benden esirgememiş olan babam Muhammet Erkan ve annem Emine Erkan’a, yıllar alan yoğun çalışma sürecinde sabır ve anlayışla bana destek olan eşim Merve Erkan’a ve yine bu süreçte aramıza katılıp neşemiz olan oğlum Mehmet Akif’e de teşekkür ederim.