“Bilge kişiler, ilmin; aydınlar, ideolojinin; akademisyenler ise kariyerin peşinde koşarlar.” sözünü ilk duyduğumda, abartılı bir söz olarak algılamamış ve olguyu önemli ölçüde yansıtan bir görüş olarak benimsemiştim. Bunun sebebi de yaşadığım tecrübelerden edindiğim intiba idi. Gerçekten de bilge kişiler, ilmin ve hakikatin peşinde koşarlarken; kimi aydınlar da ideoloji peşinde koşuyorlardı. Çoğu akademisyenin ise tek derdi vardı, o da kariyer sahibi olmaktı. Kariyer sahibi olmak, elbette ki her akademisyenin amacıydı, ama tek amacı bu olmamalı, başka amaçları da olmalıydı. Zira bir akademisyenin amaçları arasında, bilgi elde etmek, elde ettiği bilgilerden düşünce üretmek ve ürettiği düşünceleri yaymak da vardı. Sayıları bilinmese de böyle akademisyenler de vardı ve gelecek nesiller için umut vadediyordu. Bu akademisyenlerden, 2020 yılının sonlarına doğru Yahya Kemal’in ifadesiyle,“Tekrar mülâki oluruz bezm-i ezelde Evvel giden ahbâba selam olsun erenler.” diyebileceğim bazı gönül dostlarım, peş peşe Covid-19 nedeniye hayatlarını kaybettiler. Bunlar arasında, Prof. Dr. Hasan Onat ve Prof. Dr. Yusuf Işıcık da vardı. Hasan Onat Bey, yakından tanıdığım bir bilim insanıydı. Onun doktora öğrencisi Prof. Dr. Muharrem Akoğlu, bir dergide yayımlanmak üzere hocası ile ilgili benden bir yazı yazmamı isteyince, ben de onun bu öne-10 | İlme Adanmış Ömürler -Anılara Yolculukrisini tereddütsüz kabul etmiştim. Böylece, hem o gönül dostumu yâd etmiş hem de portre yazmaya devam etmiş olacaktım. Zira hocalarımla ilgili bir portre kitabı yazmış ve neşretmiştim. Hasan Bey’in ardından bir diğer gönül dostum Prof. Dr. Yusuf Işıcık da vefat edince, bir meslektaşı olarak onunla da ilgili bir yazı yazmayı görev addettim ve bunun gereğini de yerine getirdim. Yusuf Bey’le ilgili yazıyı bitirdikten sonra, sıranın, değerli meslektaşım M. Zeki Duman’a geldiğini anladım. Zira onun vefat ettiği yıllarda bilimsel çalışmalarıma devam ettiğim için hatıra veya portre yazılarına yönelme gibi bir düşüncem yoktu. Bu nedenle de Zeki Bey’le ilgili bir şey yazmamıştım. Ne zaman ki hatırat yazmaya karar verip de Bir Nesle Mensubiyetin Hikâyesi ve Bir Neslin Mazideki İzleri: Portreler isimli kitaplarımı yazmaya başladığımda onunla da ilgili anılarımı not etmiştim. Yusuf Bey’le ilgili yazıyı bitirdikten sonra, bir kenara koyduğum Zeki Bey’le ilgili o notlarımı ele alarak gözden geçirdim ve bunlardan da yararlanarak onunla da ilgili müstakil bir portre yazısı yazdım. Bunu, Prof. Dr. Salih Akdemir, Prof. Dr. Hasan Şahin ve Prof. Dr. Kemal Sandıkçı ile yazdığım yazılar takip etti. Ayrıca bir kardiyolog olmasına rağmen İslami ilimlere gönül veren ve İslam ve tıp konusunda birçok eserin vücut bulmasına vesile olan Prof. Dr. Ahmet Hulusi Köker’i de bu kitaba dâhil etmenin bir kadirşinaslık olacağını düşündüm. Dolayısıyla İlme Adanmış Ömürler: Anılara Yolculuk, böyle bir düşünce ve çabanın ürünü olarak ortaya çıkmış oldu. Ön Söz | 11 Anılarını yazdığım bu gönül dostlarımdan ahirete intikal eden gönül dostlarımı rahmetle anıyor; hayatta olan tek gönül dostuma ise sağlıklı bir ömür diliyorum. Kitaptaki sıralamayı, vefat tarihlerine göre yaptığımı da özellikle belirtmek istiyorum. Bu vesile ile kitabın basımında gösterdikleri kolaylık için Tuncer Namlı ve Hüseyin Nazlıaydın’a, son okumasını yapan Rufi Tiryaki’ye ve Fecr Yayınları’nın tüm çalışanlarına en içten şükranlarımı sunuyorum.