Sosyal ve siyasal bilimlerle uğraşanların üzerinde çalıştıkları konular ve ilgi duydukları alanlar, genel olarak, içinde yaşadıkları siyasal ve sosyal çevrenin koşullandırmalarından ve buna gösterdikleri kişisel duyarlılıktan bağımsız değildir. Bir başka ifade ile bir sosyal bilimcinin üzerinde çalıştığı konu, içinde yaşanılan toplumun ve zamanın sorunlarıyla yakından ilgili olup, bu sorunları çözme yolunda cevap arama çabasının bir dışavurumudur. İnsan hakları kavramı, hiç şüphesiz, 20. Yüzyıl’ı en gözde kavramı oldu. Geçen yüzyılın ilk yarısında hüküm süren totaliter yönetimlerin ve bu yönetimlerin sebep olduğu savaşların, insanların en temel hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırdığı tespitinden hareketle, bir daha böyle bir durumun yaşanmamasını sağlamak amacıyla, insan hakları yüzyılın ikinci yarısından itibaren geliştirildi, güçlendirildi ve itibar kazandırıldı. Öyle ki; evrensel kabûl gören temel bir değeri 14 COŞKUN | İNSAN HAKLARI ifade eder hâle gelen insan hakları, bir bütün olarak, siyasal düşüncelerin ve yönetimlerin saygınlık ve meşruluk ölçütü hâline geldi. Bugün artık, bırakın insan haklarını pervâsızca ihlâl eden bir siyasal yönetimin, insan haklarıyla arasına mesafe koyan bir siyasal düşüncenin dahi saygı görmesi ve meşru kabûl edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, bütün siyasal sistemler ve yeryüzündeki hemen hemen tüm devletler, insan haklarını, en azından söz düzeyinde bile olsa, kabûl etmekte, ona saygı göstereceğini ilân etmektedir. Bu durum, insan hakları düşüncesinin evrensel bir onaya sâhip olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. Ancak insan haklarına dâir evrensel bir mutabakatın bulunması, bu konudaki tartışmaların nihâyete erdiğini göstermez. Paradoksal bir durum olarak, insan haklarının en çok tasvip gördüğü dönem; aynı zamanda, bu kavrama ilişkin eleştirilerin de artış kazandığı bir dönemdir. İnsan hakları kavramı, özellikle bu haklarının neleri kapsadığına ve evrensel bir öze sâhip olup olmadığına ilişkin tartışmalarda çok sayıda eleştiriye tâbi tutulmaktadır. Bu eleştirilerin sertlikleri farklıdır. Kimi, insan haklarını konu edinen sözleşmelerdeki hak kategorilerinin günümüz insanlarının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu vurgulayarak bunların yeniden yorumlanması gerektiği belirtmekte; kimi, insan haklarının evrenselliği iddiasının Batı’nın kendi değerlerini Batı-dışı toplumlara dayatmasına imkân veren bir mekanizma olduğundan bahsederek bu hakları yadsır bir pozisyona girmekte; kimi de, insan haklarının, büyük/emperyal devletlerin baskı siyasetlerinin meşrulaştırıcı ideolojisi hâline geldiğini belirtip, bu “meta-anlatı”nın kitlelerin gözlerini boyamaya hizmet ettiğini öne sürmektedir. ÖNSÖz 15 Liberalizm kavramının da, bu bağlamda, insan hakları ile aynı kaderi paylaştığı söylenebilir; o da en fikren en güçlü olduğu dönemde, en sert saldırıların hedefi oldu. Gerçekten de liberalizm, geçen yüzyılın son çeyreğinde, daha önce hiç olmadığı kadar, etkin bir ideoloji hâline geldi. Özelikle Doğu Bloku’nun çökmesinden sonra, yaklaşık bir asır boyunca diğer ideolojilere oranla çok daha baskın bir konumda bulunan Marksizmin büyüsünü kaybetmesiyle birlikte liberalizm, bütün dünyada âdeta yeniden keşfedildi, üzerindeki tartışmalar yoğunlaştı; farklı fikirler serdedildi. Kimileri, liberalizmin otoriter/totaliter ideolojilere karşı üstün gelmesinin sarhoşluğuna kapılan Fukuyama gibileri, liberal demokrasinin artık geri döndürülemez bir zafer kazandığını, liberalizm karşısında hiçbir ideolojik yapılanmanın bir alternatif olamayacağını belirtip “tarihin sonu”nu ilân etti; kimileri de liberalizmi aşırı bireycilik, bencillik, köşe dönücülük ve sömürü ile özdeşleştirip “mutlak bir kötülük” sembolü olarak sundu. Bu bağlamda, siyasal ve sosyal olaylara ilgi duyan bir araştırmacının, liberalizm ve insan hakları kavramlarını ve bu kavramlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmesi, kaçınılmaz bir sorumluluk hâline gelmektedir. Bu çalışma, işte bu düşünsel iklimin etkisi altında kaleme alındı ve gerek dünyada gerek Türkiye’de çokça sözü edilen bu kavramlara ilgili tartışmaların temel parametrelerini değerlendirmeyi amaçladı. Liberalizm ile insan haklarına ilişkin tartışmalar çok boyutlu olduğundan böylesine mütevazı çalışmada bu konuya ilişkin tüm noktaları aktarmak mümkün değildir. Bu nedenle çalışma, tartışmaların yoğunlaştığı iki nokta ile sınırlandırıldı: İlk olarak, insan haklarının neler olduğu, hangi 16 COŞKUN | İNSAN HAKLARI hakların insan hakları olarak nitelendirileceği, uluslararası sözleşmelerde ifadesini bulan hak kategorilerinin insan hakkı olup olmadığı sorusuna cevap arandı ve liberal teorinin bu konudaki düşünceleri aktarıldı. İkinci olarak da, evrensel olduğu savlanan insan haklarının, her toplumun kendi kültürü ile nasıl bir ilişkide bulunabileceği ve evrensel insan hakları ile yerel kültürün uzlaşıp uzlaşmayacağı yönündeki tartışmalara değinildi. Fakat bu iki tartışmaya dayanak sağlamak ve bu konularda yürütülen aktüel tartışmaları anlayabilmek için öncelikle, insan hakları kavramının felsefî arka plânı ve tarihî kökeni ana hatlarıyla aktarılarak, insan hakları ve liberalizm kavramlarının dünyada ve Türkiye’de genel olarak nasıl algılandıkları belirtildi. Bu çalışma, bir yüksek lisans tezi olarak, Prof. Dr. Ahmet Gürbüz’ün danışmanlığında hazırlandı. Ahmet Hocam, bana verdiği destekle bu tezin vücuda gelmesinde en büyük paya sâhiptir; kendisine teşekkür ederim. Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem ve Doç. Dr. Müslüm Turan, sâdece bu çalışmada değil tüm çalışmalarımda bana yardımlarını esirgemediler, hep yol gösterici oldular; hocalarıma her zaman minnettar kalacağım. Av. Erdal Yücel, Av. Mehmet Selam Enez ve Av. Hasan Karşıgil, hemen her konudaki fikirlerini benimle paylaşarak çalışmaya değer biçilmez katkılarda bulundular; yardımlarını ve teşviklerini hiçbir zaman unutmayacağım bu dostlarıma şükranlarımı sunarım. Bu çalışmanın kitap olarak yayınlanmasını sağlayan Prof. Dr. Atilla Yayla’dır. Akademik üretimde bulunma niyeti bulunanlara destek veren ve cesaret telkin eden mizacıyla Atilla Hoca’nın varlığı, genç araştırmacılar ve akademisyenler için ciddî bir şanstır; kendisine ve kitabın baskısını özenle gerÖNSÖz 17 çekleştiren Liberte Yayınları’na teşekkür ederim. Yalnızca bu tezin oluşum sürecinde değil bütün akademik faaliyetlerimde târifi imkânsız bir özveri ve anlayışla bana destek veren aileme ise teşekkürün çok yetersiz kaldığını bilincindeyim. Eşim Leyla’nın ve kızlarım Berfin ile Neva’nın anlayışları ve destekleri, her türlü takdirin üstündedir.