Farklı üniversitelerden ve kentlerden çok sayıda değerli bilim insanının katkılarıyla hazırlanan Kent ve Çevre Politikaları Ekseninde Yerel Yönetimler isimlieditörlü kitap çalışmasında, son dönemde yaşanan gelişmeler ile bu gelişmelerin yerel yönetimler üzerindeki etkisini ortaya koymak amaçlanmaktadır. Kitabın içeriğini oluşturan çalışmalar, küreselden yerele yansıyan konular dâhilindeoluşturulmuştur. Bu kapsamda öncelikle en önemli küresel sorun alanı olaraknitelendirilen iklim değişikliği ile ilgili çalışmalara yer verilmiştir. Daha sonrakentsel toplumsal alana ilişkin temel teşkil eden farklı konulara ilişkin çalışmalar, genel olarak neoliberal politikalar ve Türkiye özelinde değerlendirilmiştir. Sonkısımda yer alan çalışmalar ise yerel yönetimlerin sorunlarla mücadelede tercihettikleri politik uygulamalar, sosyal belediyecilik, dijitalleşme, stratejik yönetim,toplam kalite yönetimi ve kent kültürü çerçevesinde yapılan değerlendirmelerdenoluşmaktadır.Kitap çalışması, küresel sorunlardan başlamakta, yerel yansımalarla son bulmaktadır. Bu kapsamda ilk bölümde, küresel toplumun karşı karşıya kaldığı enönemli sorun olan iklim değişikliği ele alınmıştır. Çevresel sorunların ortaya çıkışı, insan çevre dengesinin bozulması ve sürecin nihai sonucu olarak iklim değişikliği ile mücadelede küresel toplumun son çözüm yöntemlerinden biri olarakkarbon nötr uygulamalar çalışma kapsamında incelenmiştir. İklim değişikliği ilebaşarılı bir mücadelenin ilk aşaması, fosil yakıtlardan vazgeçmek, onları mümkünmertebe yerin altında bırakmaktır. Bu kapsamda karbon nötr uygulama temizteknolojileri teşvik ederek fosil yakıt egemenliğini ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Paris İklim Anlaşması kapsamında ülkeler tarafından taahhüt edilenpolitikalar çerçevesinde küresel toplum, aşamalı olarak fosil yakıt kullanımınıterk etmeyi planlamaktadır. Çalışma kapsamında bir durum değerlendirmesi yapılarak uluslararası iş birliği girişimleri, karbon nötr uygulama modelinin iklimkrizi ile başa çıkmadaki etkinliği analiz edilmiştir.İkinci bölümde, iklim değişikliğinin insani boyutlarından biri olan göç süreci, iklim göçmenleri özelinde ele alınmıştır. İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerininher geçen gün daha fazla hissedildiği günümüzde bazı bölgelerde göç artık birzorunluluk hâline gelmeye başlamıştır. Her ne kadar kamuoyunda gereken ilgiyigörmese de uzmanlar, 2070 yılına gelindiğinde her üç kişiden birinin iklim göçmeni olabileceğini belirtmektedirler. Bazı uzmanlara göre ise iklim değişikliği buşiddetiyle devam ederse yerküre üzerinde yaşayan herkesin iklim göçmeni olmaihtimali oldukça yüksektir. Bu nedenle uluslararası politikalar şekillendirilirken iklim göçmenlerinin durumu ve statülerine ilişkin gerekli düzenlemelerin yapılması önem arz etmektedir. Çünkü göç kaçınılmazdır, ancak henüz netlik kazanmayan, ne zaman ve ne yöne doğru bir göç dalgasının gerçekleşeceğidir. Mültecilere yönelik uluslararası politika belgelerine baktığımız zaman iklim göçmenlerinin henüz mülteci statüsüne dâhil edilmediklerini vurgulayan Sağır ve Koç,konuyla ilgili kavramsal bir kargaşanın mevcut olduğunu ancak gerekli politikaöncelikleri küresel olarak alınmaz ise durumun birçok küresel, bölgesel ve kentselsoruna domino etkisi oluşturma potansiyelini özellikle vurgulamaktadırlar.Üçüncü bölüm, yaşanan ekonomik, ekolojik ve toplumsal gelişmelerin kentüzerinde ortaya çıkarmış olduğu yeni kentsel kimlikler üzerine, Emrah Atar tarafından kaleme alınmıştır. İki dünya savaşı sonrası yaşanan göç olaylarının sonucunda ekonomik, politik, demografik, sosyal ve kültürel önemlerine göre farklıkent modellerinin ortaya çıktığının belirtildiği çalışmada, küreselleşme sürecininkentler arasında rekabeti artırdığı bununla birlikte kentlere farklı görevler yüklendiği belirtilmektedir. Rekabette ön sıralarda yer alan kentler arasında bir hiyerarşinin de bulunduğu özellikle, ekonomik, mekânsal, sosyokültürel ve çevresel niteliklerinden dolayı önde gelenlerin küresel kentler olmakla üzere 2000’liyıllarda kentlerdeki değişimde, farklı boyutlara ulaşıldığı, bu durumun ise yenikent kimliklerini ortaya çıkardığı belirtilmektedir. Çalışmada; Marka Kent, AkıllıKent, Yavaş Kent ve Sünger Kent olarak son dönemlerde sıklıkça söz edilen kentkimlikleri incelenmiştir. Aslında kent kimliği noktasında daha fazla kimlik kategorisi belirlenmesi mümkündür ancak belirtilen kent kimliklerinin literatürdeartık daha fazla yer bulması nedeni ve çalışmanın sınırlılıkları kapsamında markakent, akıllı kent, yavaş kent ve sünger kent modelleri ele alınmıştır.Dördüncü bölümde, toplumsal hareketler ve siyaset ilişkisinde mekânsal birorganizasyon olarak kentsel alan ele alınmaktadır. Teorik açıdan odak noktasıolarak toplumsal hareketler, özellikle 1960’lı yıllarla beraber değişen dinamiklerçerçevesinde toplumsal hareketlerin eski toplumsal hareketlerden farklılaşan yönleri ve bu farklılaşmaya kentin mekânsal bir organizasyon olarak hangi açılardanetkide bulunduğu ortaya konmaktadır. Ayrıca yeni toplumsal hareketlerin siyasi açıdan “küçük parti” tipolojisinin ortaya çıkışında temel itici güç olarak nitelendiren Coşgun, yeni toplumsal hareketlerle benzer şekilde “küçük partilerin”de iktidarı ele geçirme arzularının bulunmadığını ve söz konusu partilerin esasamacının belli bir konuya odaklanan gruplarını temsilen, sadece odak konularını gündemde tutarak siyasal karar alma süreçlerinde yer almayı hedefledikleriniifade etmektedir. Coşgun’a göre yeni toplumsal hareketlerle küçük partileri ortakpaydada birleştiren de söz konusu hedefleridir. Neoliberal Kentleşme Sürecinde Türkiye’de Kentsel Paradokslar isimli çalışması ile Handan Yıldırım, neoliberal yönetim pratiklerinin, girişimciliğe kayarak kamu özel ortaklıkları ve sermaye birikimi adına kenti nasıl metalaştırdığını1980’li yıllardan itibaren yaşanan süreçler kapsamında Türkiye özelinde analiz etmektedir. Neoliberalizmin karmaşıklıkları ve çatışmalarının ortaya konması amacıyla hazırlanan çalışmada, siyasi iktidarın ve yerel yönetimlerin işlevsel rolleri,uygulanan projelerin yerel halk üzerindeki etkileri, Süleymaniye Camii ve ÇevresiKentsel Yenileme Projesi, Viaport Venezia Konut Projesi ve İstanbul Havalimanı Projesi örneklemlerinde İstanbul’un kentsel gelişim gündeminin paradokslarıolarak ortaya konmuştur.Hayriye Sağır ve Gizem Altay tarafından yazılan altıncı bölüm, gıda ve tarımgüvenliği kapsamında Türk tarım politikalarını ele almaktadır. Yazarlar, başta iklim değişikliği olmak üzere birçok sorunun gıda ve tarım güvenliğini tehlikeyeatmakta olduğunu bu nedenle gıda ve tarım güvenliğinin kamusal otoritelerinöncelikli politika alanları içinde yer almakta olduğunu belirtmektedir. Gıda vetarım güvenliği; mevcut beslenme problemlerine çözüm getirmek ve olağanüstüdurumlarda meydana gelen yıkıcı sonuçlardan etkilenmemek için inşası zorunluolan bir kavramdır. Çalışmada, kavramsal çerçeve ve örnek uygulama modelleriincelenerek Türk tarım politikaları tarihsel süreçte kalkınma planları ve diğer politika belgeleri kapsamında küreselleşme ve Avrupa Birliği üyelik sürecinin etkileri doğrultusunda incelenmiştir.Yedinci bölüm, Ersin Eraslan ve Kâmil Hakan Derin tarafından kentsel yoksullukla mücadele stratejisi olarak Türkiye’de sosyal belediyecilik uygulamalarınıele almak üzere hazırlanmıştır. Kentlerdeki önemli sorun alanlarının başında gelmektedir kentsel yoksulluk. Sorun, mekânsal bir kimliğe bürünerek çok boyutluyoksulluk türlerinden bir tanesini oluşturmakta ve karmaşık bir olguyu ifade etmektedir. Küreselleşmeyle birlikte derinleşen eşitsizliklerin yanında dünya genelinde kentli nüfusun gün geçtikçe artış göstermesi sonucu kentsel yoksulluk hergeçen gün daha da derinleşmektedir. Böyle bir durum ise kent yönetimlerininsoruna çok boyutlu bir bakış açısıyla yaklaşmalarını gerektirmektedir. Çalışmanınodak noktası ise sosyal belediyecilik uygulamalarının Türkiye’de kentsel yoksullukla bir mücadele stratejisi olarak kullanılıp kullanılmadığının tespit edilmesidir.Yedinci bölümle benzer şekilde sekizinci bölüm de belediyelerin sosyal politika uygulamaları üzerine hazırlanmıştır. Bilal Çilkaya ve Bahadır Metin tarafındankaleme alınan çalışma kapsamında dünyada ve Türkiye özelinde sosyal belediyecilik politikalarının yaygınlaşması, sosyal hizmet ve sosyal yardım noktasındamerkezî hükûmeti tamamlayıcı politikaların yaygınlaşması, uygulama örnekleri çerçevesinde değerlendirilerek küresel düzeyde yaşanan krizlerin, sosyal politikauygulamalarına olan ihtiyacı daha da artırdığı vurgulanmıştır.Dokuzuncu bölümde Seyida Erkek, gelişen teknolojinin yerel yönetimler üzerinde ortaya çıkarmış olduğu dönüşümü ele almaktadır. Sürekli artan nüfusuylakaynaklarını daha etkili ve verimli kullanma konusundaki sorumluluklarının,kent yönetimlerini sürdürülebilirlik için dijitalleşmeye zorladığını ifade eden Erkek, yerel yönetimlerde dijital dönüşümün getirdiği yeni süreçleri yönetmek üzere öncelikle personel ve mali yeterliliklerin artırılması gerektiğini belirtmektedir.Ali Davut Alkan tarafından kaleme alınan onuncu bölüm, yerel yönetimlerdestratejik yönetim konusunu ele almaktadır. Stratejik yönetimin, bürokratik geleneğin baskın olduğu kamu kesiminin, sorumlu ve yenilikçi bir anlayışa evrilmesinde etkin bir yönetim aracı olarak kullanıldığını ifade eden Alkan, çalışmasında, değişen çevresel koşullara anında cevap verme ve çözüm üretmeyi gerektirenözelliğiyle stratejik yönetimin, yerel yönetimlere dinamik ve proaktif bir değerkazandırdığını ifade etmektedir. Ayrıca yerel yönetim mevzuatında yapılan değişiklikler ve mali hususların kontrolüne yönelik maddelerle etkinleştirilmeye gayret edilen stratejik yönetim ve performans yönetimi gibi yaklaşımların Türkiyeözelinde yerel yönetimlerde beklenen etkiyi gösterdiğini belirtmektedir.On birinci bölüm, Hava Tahtalıoğlu tarafından yerel yönetimlerde toplam kalite yönetimi kültürünün yerleşmesinde hizmet talep edenlerin rolünü irdelemekamacıyla kaleme alınmıştır. Toplam kalite yönetimi anlayışında yurttaşın beklentisinin ve tatmininin kalite ölçütünün belirlenmesindeki yeri dikkate alındığında,yerel yönetimlerin merkezî yönetime oranla daha fazla ön plana çıktığını belirtenTahtalıoğlu, çalışmasında, Türk Yerel Yönetim Sistemi’nde toplam kalite yönetiminin gelişim seyri ve yurttaşların bu yönetim kültüründe paydaş olmasını sağlayan uygulamaları ve karşılaşılan/karşılaşılması muhtemel sorunları irdelemiştir.Kitabın son bölümü ise spesifik bir konuya ayrılmıştır. Kitaba katkı sunan akademisyenlerin çoğunluğunun Niğde kentinde yaşamaları ve Niğde Ömer Halisdemir Ünversitesi’nde görev yapmaları göz önüne alındığında Niğde kenti ile ilgili bir çalışmanın kitaba eklenmesinin çalışmaya değer katacağı düşünülmüştür.Bu kapsamda Niğde kent kültürünü inşa eden unsurlar, Şükrü Türköz tarafındananaliz edilmiştir. Çalışmada, kent ve kültür ilişkisi bağlamında Niğde kent kültürünü oluşturan unsurlar ele alınarak tarihin ilk çağlarından beri farklı kültürve medeniyetlere tanık olmuş bir coğrafya üzerinde kurulu Niğde’nin sahip olduğu tarihî ve kültürel mirası incelenmiştir. Kentin geçmişten günümüze sosyal,ekonomik, siyasal ve kültürel yapısının şekillenmesinde etkili olan unsurlar tespitedilerek kentle bütünleşen ve onu Türkiye’deki diğer kentlerden farklı kılan değerler çerçevesinde demografik, ekonomik, siyasal ve kültürel yapısı ve kentin turizmpotansiyeli irdelenmiştir.Kent, çevre ve yerel yönetimler alanında incelenen konular doğrultusunda denilebilir ki yaşamın her alanını ilgilendiren gelişmeler her geçen gün daha çok ilgigörmektedir. Bu gerçeklik kapsamında hazırlanan çalışmanın, alana ilgi duyanlara katkı sağlaması amaçlanmaktadır. Kitaba görüş ve önerileriyle katkıda bulunupher daim desteklerini hissettiğim değerli hocalarım Prof. Dr. Hacer Tuğba Eroğluve Doç. Dr. Mehmet Sağır’a, sadece bu çalışmada değil akademik hayatımın tamamında çok büyük desteği ve emeği bulunan hocam Doç. Dr. Hayriye Sağır’a,bölüm yazılarıyla önemli katkılar sunan yazarlara, her daim maddi ve manevi anlamda sonsuz destekler sunan sevgili aileme, eşime ve en kıymetlim oğlum Mehmet’e sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca kitabın basımında titiz bir çalışmagerçekleştiren Nobel Yayınevine içtenlikle teşekkür ediyor, kitabın okuyuculara veilgili çevrelere yararlı olmasını diliyorum