Kur’an-ı Kerim, insanın hidayeti ve mutluluğunu amaçlayan, her konuda onu bilgilendiren ve bu bilgilere ulaşmak için de okunması ve “tedebbür” edilmesini isteyen son ilahî kitaptır. Onun okunması, sadece “tilavet” değil, aynı zamanda anlaşılması ve verdiği bilgilerin hayata aktarılması için ne yapılması gerekiyorsa onun da yapılması demektir. Bu, bir Kur’an tercümesi olabileceği gibi, yorumu da olabilir. Kanaatimizce tedebbürün anlamı da budur. Kur’an’ın anlaşılması ve verdiği bilgilerin hayata aktarılması ise tercihe dayalı iradi bir harekettir. İnsan, inanmadıkça ve bilgilenmek için Kur’an’a iradi bir hareketle yönelmedikçe onun okunması, anlaşılması ve hayata aktarılması da mümkün değildir. Bu konumuyla insan, aktif; Kur’an ise pasif durumdadır. Ancak insan da bütün iradi eylemlerini, kazandığı kavramlara borçludur. Fakat hem kavramların kendisi hem de elde etme yolları karmaşıktır. Bu sebeple birçok insan, yeteri kadar kavrama sahip olmadığı için kavramlarla değil de sloganlarla düşünmekte, dolayısıyla düşünceleri genellikle içerikten yoksun olmaktadır. Bundan dolayı da insanlar, birbirlerini yeterli ölçüde ve sağlıklı bir biçimde anlayamamaktadırlar. Aynı durum, Kur’an için de söz konusudur. Zira Kur’an’a iradi yönelişin olabilmesi, verdiği bilgilerin anlaşılması ve hayata aktarılabilmesi için de insanın, okuması, düşünmesi ve belli kavramlara sahip olması gerekmektedir. Nitekim Kur’an bilgisine sahip olanlar, okuyan, düşünen ve belli ölçüde kavramlara sahip insanlardır. Ancak her insanda okuma ve düşünme yeteneği eşit olmadığı gibi, Kur’an’a yönelişlerinde ve 16 | KUR’AN’A YÖNELIŞLER -İlimler ve Yorumlar Açısındanbu yönelişlerin ortaya koyduğu bilgilerde de aynilik ve eşitlik bulunmamaktadır. Tefsir kitapları ve bu kitapları yazan insanlardaki bilgi ve yöntem farklılıkları, bunun en açık göstergesidir. Kur’an’a yönelen her insan, ya müstakil olarak ya da herhangi bir sistemin mensubu olarak yönelmekte, inancı ve meslekî kimliği de bu yönelişinde belirleyici olmaktadır. Bunun neticesinde de Kur’an’a belli açılardan bakma, algılama ve yorumlama tavırları ortaya çıkmaktadır. Nitekim bir fakihin tavrıyla bir sufinin tavrı farklı olduğu gibi, çok yönlü bilgiye sahip bir insanın tavrıyla aynı düzeyde bir bilgiye sahip olmayan insanın tavrı da farklı olmaktadır. Ama bilgisi, yeteneği ve zekâsı hangi düzeyde olursa olsun isteyen her insan, Kur’an’a veya onun yorumu olan eserlere yönelebilmektedir. Günümüz insanı da istediğinde Kur’ani bilgiye sahip olabilmek için genelde Kur’an yerine ya tefsir kitaplarına ya da müstakil eserlere müracaat etmekte ve bilgi ihtiyacını bunlar vasıtasıyla karşılamaktadır. Fakat insan, her tefsirin veya Kur’an’la ilgili her kitabın, neticede bir tavrın veya bir yönelişin ürünü olduğunu, ya çoğu kez bilememekte ya da bu konuda yeterli düzeyde bir bilgiye sahip bulunmamaktadır. Yahut da bu eserlerde verilen bilgilerin özellikle “değer” açısından bir tahlilinin yapılmamış olması, birçok insanı, Kur’ani bilgi konusunda yanılgıya düşürmektedir. Bu konularda insanımızı aydınlatacak, bilgilendirecek, kısmen de olsa yönlendirecek eserlere ihtiyaç olmasına rağmen “tefsir tarihi” kitapları hariç, bu konuda yazılmış eserlere de pek rastlanılmamaktadır. Ne var ki tefsir tarihiyle ilgili kitaplar, daha ziyade tefsir ekollerini tanıtıcı bir metotla yazıldığı için ya nakilleri ihtiva etmekte ya da nakillerle birlikte ÖN SÖZ | 17 kısmen sorgulamaları içermektedir. Bu sebeple Kur’an bütünlüğü içinde Kur’an’a yönelişleri ele alan, bu yönelişleri tanıtan, tahlil eden, sorgulayan ve değerlendiren, dolayısıyla insanların bu konudaki bilgisizliğini kısmen de olsa giderecek eserlere şiddetle ihtiyaç bulunmaktadır. İşte elinizdeki kitap, böyle bir ihtiyacın karşılanmasına yönelik bir çalışmadır. Bu nedenle de bu eserin, “Kur’anbilgi ilişkisi ve Kur’an’a yönelişler” konusunda olduğunu düşündüğümüz boşluğu belli oranda dolduracağı kanaatindeyiz. Zira bu eser, ciddi bir çalışma ve uzun seneler süren bir bilgi birikiminin sonucu olarak ortaya çıkmış ve eserin yazılmasında ihlas ve samimiyet ana ilkemiz olmuştur. Art niyetli olanlar hariç, insanlar genellikle istişaresizlik ve bilgi eksikliğinden dolayı hata yapmaktadırlar. Bizim de bu anlamda hatalarımız olabilir. Bu konudaki temel ilkemiz, peygamberler hariç her insanın hata yapabileceğidir. Bu sebeple yapılan tahlil ve değerlendirmeler, tartışma ve tenkitlere daima açıktır. Çünkü her konuda olduğu gibi bu konuda da temel ilkemiz, Hz. Peygamber’in “Ameller niyetlere göredir.” sözüdür. Bu eserin yazılması ve hazırlanması safhalarında ilgi ve alakalarını esirgemeyen araştırma görevlilerimiz Erdoğan Pazarbaşı ve İbrahim Görener’e ve ayrıca Yusuf Alay ve Suat Keçe’ye teşekkürü bir borç biliyor, eserin yayımlanması konusundaki anlayışından dolayı da Sabri Dereli’ye şükranlarımı sunuyorum. Gayret bizden, tevfik ise Allah’tandır.