Dünyada iletişim ve ulaşım araçlarındaki gelişme ve bu araçların yaygın kullanımı insanların zaman ile mekân algısını büyük ölçüde değiştirmiştir. Bu değişim yeni, yoğun ve karmaşık ilişki biçimleri ile ağlarının ortaya çıkmasına kaynaklık ve aracılık etmiştir. Bu ilişki biçimleri ile ağlarında yaşananları ifade etmek için “küreselleşme” kavramı kullanılmıştır. Çok boyutlu bir süreci ifade etmek için kullanılan küreselleşme, son yılların en fazla tartışılan kavramlarından biri olmuştur. Küreselleşme sürecinde bireyler, kurumlar, toplumlar, ülkeler arasında daha önceki dönemlerde görülmeyen bir ilişki yoğunluğu yaşanmaya başlamıştır. Bu süreçte bir taraftan bu unsurlar arasında çok yönlü bir etkileşim yaşanırken diğer taraftan bu unsurlar birbirlerine bağımlı hâle gelmiştir. Çok boyutlu bir yapılanmanın, yoğun ilişki ağının bulunduğu küreselleşme, aynı zamanda dinamik bir süreçtir. Bireyler, toplumlar ve devletler arasında birçok alanda benzeşme ile farklılaşmanın birlikte yaşandığı bu süreçte yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde hemen herkes için yeni fırsat ve imkânlarla birlikte yeni ve karmaşık sorular da ortaya çıkmıştır. Dünyanın herhangi bir bölgesinde meydana gelen bir gelişme veya sorun dünyanın diğer bölgelerini küreselleşmenin etkisiyle kısa süre içerisinde, etki düzeyi değişse de olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ayrıca ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda yaşanan gelişmeler kendi alanını etkilediği gibi kendi alanı dışında da önemli bir etki yapabilmektedir. Ekonomik olanın siyasallaşması, siyasal olanın ekonomik ve sosyal alanı etkilemesi söz konusu olmaktadır. Bu kapsamda dünyanın herhangi bir yerinde ortaya çıkan savaş, iç savaş, terör, siyasi istikrarsızlık, ekonomik kriz, doğal afet, salgın hastalık gibi sorunlar bir taraftan mekânsal etkisini genişleterek küresel boyuta taşınmış, dünyanın diğer bölgelerinde aynı alanda sorunlar yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Aynı sorun diğer taraftan ise farklı alanlarda da büyük ölçekli sorunların yaşanmasına kaynaklık ve aracılık etmiştir. Covid-19 salgınının dünya ekonomisini olumsuz etkilemesi, dünyanın birçok yerinde siyaseti yeniden şekillendirmesi bu duruma örneklik teşkil edebilir. Günümüzde bölgesel sorunların küreselleşmesi, küresel gelişmelerin ise bölgesel sorunlara dönüşmesi bir gerçekliktir. Ancak küresel düzeyde yaşanan xiii sorunların yerel ve bölgesele olan etkisi her yer için aynı değildir. Aynı şekilde yerel ve bölgesel düzeyde yaşanan sorunların küresel etki düzeyi de farklılaşabilmektedir. Yerel ve bölgesel dinamiklerin bütünsel bir yapı ve işleyiş süreci içerisinde ele alınması mümkün olmadığı gibi küresel düzeyde yaşananları da bir sistem bütünlüğü içerisinde değerlendirmek oldukça zordur. Çünkü küresel düzeydeki ekonomi ve siyasetin şekillenmesinde ve işleyişinde devletler başta olmak üzere, ulus üstü yapılar, çok uluslu şirketler, sivil toplum kuruluşları vb. aktörler ile bu aktörlerin niteliğine göre sahip olduğu ekonomik ve siyasi güç, jeoplolitik konum, tarihî geçmiş ile kültürel birikim etkili olabilmektedir. Ayrıca içinde yaşanılan süreçler de bu yapı ve işleyiş üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Küreselleşme sürecinin yaşandığı dünyada reel ekonomi, sürekli ve istikrarlı bir şekilde olmasa da büyümüştür. Ancak finans kapitalizminin büyüttüğü, reel ekonominin çok ötesinde, üretim yerine yeni tip sömürü sistemi üzerinden yükselen devasa bir köpük ekonomisi bulunmaktadır. Sanayi Devrimi sonrasında reel ekonomideki gelişmeler kıta ölçeğinde kuzey lehine doğu batı ekseninde ise batı lehine işleyen eşitsiz ve adaletsiz bir yapı kurulmasına sebebiyet vermiştir. Orta Doğu, Balkanlar, Kafkaslar başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde ve sonrasında yapay sınırlarla kurgulanan devletler, halka dayanmayan baskıcı rejimler, etnik ve mezhepsel çatışmalar ve yaşanan zorunlu kitlesel göçler bu bölgedeki insanlar ile ülkelerin çok yönlü sorunlar yaşamasını beraberinde getirmiştir. Bu sorunların birçoğunun oluşumunda, yaygınlaşma ve derinleşmesinde belirleyici olan uluslararası sistemin etkili aktörlerinin, sorunların çözümü bir yana bu sorunların daha karmaşık bir hâl alması amacıyla politika geliştirmesi ve bu politikaları uygulaması bölgesel sorunların olumsuz etkisi üzerinde çarpan etkisi yapmıştır. Batı’da yükselen göçmen karşıtlığı, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi gibi yaklaşımlar da bu sorunların hızlı bir şekilde, farklı bir evreye taşınmasına aracılık etmişti. Sahip olduğu jeopolitik konum ve üstlenmek zorunda kaldığı tarihî sorumluluk Türkiye’nin uluslararası sistem ile bölgesel gelişmelerden ayrı, ülkenin kendi içsel dinamikleri bağlamında, düşünülmesini ve değerlendirilmesini imkânsız kılmıştır. Bundan dolayı ülkenin siyasal ve gündelik hayatını uluslararası sistemde yaşananlar ile çevresindeki gelişmelerle birlikte ele almak gerekmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin küresel ve bölgesel gelişmelerden en fazla etkilenen ülkelerden biri olduğu unutulmamalıdır. Elinizdeki bu eserin temel amacı içinde yaşadığımız dünyada öne çıkan güncel sorunları belirxiv lemek, bu sorunların küresel ve bölgesel etkilerini tartışmaktır. Ayrıca bu sorunları Türkiye bağlamında farklı yönleriyle analiz ederek bilim dünyasına mütevazi bir katkı sunmaktır. Sistemik konular, küresel sorunlar ve bölgesel sorunlar olmak üzere üç kısımdan oluşan kitapta; küreselleşme ve bölgeselleşme, uluslararası sistem ve uluslararası ekonomik sistem genel hatlarıyla açıklanmış; uluslararası örgütlerin küresel sorunlar karşısındaki durumu, yoksulluk, terörizm, göç, çevre sorunları, salgın hastalıklar, insan hakları ihlalleri, İslamofobi, Arap baharı, Suriye iç savaşı, Azerbaycan-Ermenistan gerilimi, Doğu Türkistan, Doğu Akdeniz ve Kürt sorunu ana başlıklarında ele alınan konuların küresel ve bölgesel etkileri tartışılmıştır. Kitabın birinci bölümünde Araştırma Görevlisi Fatih Tekin tarafından “Küreselleşme ve Bölgeselleşme” başlıklı konu ele alınmaktadır. Bu bölüm bazı önemli kavramların açıklanmasını amaçlamaktadır. Özellikle uluslararası sistem, uluslararası ekonomi politik, uluslararası örgütler gibi konuların anlaşılmasında küreselleşme ve bölgeselleşme kritik öneme sahiptir. Ayrıca terör, göç, yoksulluk, çevresel sorunlar, insan hakları ihlalleri gibi konuların küresel ve bölgesel etkilerinin incelenmesi ve bu etkilerin Türkiye açısından sonuçlarının değerlendirilmesi de çalışmanın ana hedefleri arasında olduğundan dolayı, küreselleşme-bölgeselleşme kavramları ve bunlar arasındaki ilişkinin analizi önem kazanmaktadır. Bu bölümde küreselleşme kavramı, küreselleşme tartışmaları, küreselleşmenin boyutları, küreselleşmenin etkileri, bölge, bölgeselcilik ve bölgeselleşme kavramları ve bölgeselleşme türleri ele alınmaktadır. Son olarak küreselleşme ve bölgeselleşme etkileşimi tartışılmaktadır. İkinci bölümde Dr. Zekeriyya Akdağ tarafından “Uluslararası Sistem” başlıklı konu ele alınmaktadır. Çalışmada sistem kavramı, uluslararası sistem kavramı ve sistem kavramına yönelik teorik yaklaşımlar analiz edilmektedir. Farklı uluslararası ilişkiler teorilerinin sistem yaklaşımları karşılaştırmalı olarak incelenmektedir. Çalışmada uluslararası sistemin yapısı, işleyişi, temel birimleri ve bileşenleri tartışılmaktadır. Ayrıca uluslararası sistemde değişim sorunu ele alınmaktadır. Modern uluslararası sistemde nasıl bir değişim ve dönüşümün gerçekleşmekte olduğu analiz edilmektedir. Westphalia uluslararası sisteminin hâlâ devam edip etmediği ve günümüzde nasıl bir uluslararası sistemin geçerli olduğu tartışılmaktadır. Değişim arz eden uluslararası sistemde Türkiye’nin konumu değerlendirilmektedir. Türkiye’nin uluslararası konumunun dış politika seçeneklerini nasıl şekillendirdiği tartışılmaktadır. xv Üçüncü bölümde Dr. Şükrü İnan tarafından “Küresel Ekonomik Sistem” başlıklı konu ele alınmaktadır. Küresel bir ekonomik bütünün oluşum süreci Batı Avrupa’da başlayan ticari kapitalizm çerçevesinde ele alınarak 1600’lü yıllardan günümüze kapitalist sistemin geçirdiği değişimler ve sistemin temel özellikleri ve etkileri değerlendirilmektedir. Bu değerlendirmelerde ülkelerin ve bölgelerin dünya üretiminden ve ticaretinden aldığı paylar dönemsel olarak karşılaştırılarak sistemin ortaya çıkardığı sorunlar açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu çerçevede Klasik, Yapısalcı ve Bağımlılık okullarının görüşlerine kısaca yer verilerek dünya ekonomisindeki değişime ve bu değişimin etkilerine yaklaşımlar da ele alınmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin Batı Avrupa’da yaşanan dönüşümden tarihsel süreçte nasıl etkilendiği ve küresel ekonomideki yönelimlerinin temel nedenleri üzerinde durularak Türkiye’nin uluslararası ekonomik ilişkileri son dönem dünya ekonomik coğrafyasındaki değişimlerle birlikte değerlendirilmektedir. Dördüncü bölümde Prof. Dr. Abdulkadir Baharçiçek ve Araştırma Görevlisi Umut Turgut Yıldırım tarafından “Uluslararası Örgütler ve Küresel Sorunlar” başlıklı konu ele alınmaktadır. Bu bölümde uluslararası örgütlerin nitelikleri, önemi ve ortaya çıkış nedenleri irdelenmekte ve günümüz uluslararası sisteminde küresel sorunların neler olduğu ve bu sorunların yönetilmesi ile çözülmesinde uluslararası örgütlerin rolü tartışılmaktadır. Açlık, yoksulluk, gelir dağılımı eşitsizliği, işsizlik, insan hakları ihlalleri, göç ve mülteci sorunu, sağlık sorunları, küresel şiddet ve terörizm ve çevre sorunları bu bölümde temel küresel sorunlar olarak incelenmekte, 1945’te var olan veya beklenen sorunları çözmek üzere kurgulanan uluslararası oluşumların bugün ortaya çıkan sorunlara cevap veremediği ya da Birleşmiş Milletler Sisteminin bu sorunları çözmede yetersiz kaldığı savunulmaktadır. Mevcut sistemde devletlerin egemen ve eşit olduğu ifade edilmekle birlikte eşitliğin uygulamada önemsiz kaldığı, sistemin daha çok güçlü devletlerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde işlediği vurgulanmaktadır. Bu bağlamda hem ulus devlet sistemini güçlendirmenin hem de daha demokratik ve adil temeller üzerine kurulan bir uluslararası örgüt yapısı oluşturmanın gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Beşinci bölümde Doç. Dr. Ender Akyol ve Araştırma Görevlisi Pınar Kahya Aydın tarafından “Küresel Yoksulluk” başlıklı konu ele alınmaktadır. Bu bölümde, yoksulluğun farklı tanım ve tarifleri sunularak yoksulluğun en geniş kapsamıyla nasıl tanımlanabileceği tartışılmaktadır. Küresel yoksullukla mücadele yöntem ve araçlarının da sorgulandığı bu bölümde, yoksulluğun ortadan kaldırılması bağlamında kalkınma literatürü de incelenmektedir. Küresel xvi yoksulluk gündeminde ve küresel yoksullukla mücadelede güncel durumun panoraması sunularak geniş tanımlı yoksulluk tarifinden yola çıkacak arayışların imkânı sorgulanmaktadır. Yazarların, ana akım yoksulluk literatürüne getirdikleri eleştirileri ile zenginleşen bölümde, yoksulluğu gelirle ölçmenin ötesinde tarif etmenin, yoksulluğun ortadan kaldırılmasına yönelik arayışların kalıcılığı ile doğrudan ilişkili olduğu savunulmaktadır. Altıncı bölümde Prof. Dr. Selahaddin Bakan ve doktora öğrencisi Canan Katılmış tarafından “Terörizm” başlıklı konu ele alınmaktadır. Çalışmada terörizmin literatürde ve resmî kaynaklarda yer alan farklı tanımlamalarına yer verilerek terörizmin tanımlanması üzerine kavramsal bir değerlendirme sunulmaktadır. Bununla birlikte, yüzyıllardır varlık gösteren terörizmin; tarihçesi, türleri ve unsurları ele alınmaktadır. Terörizmin küresel etkileri; küresel terörizmin başlangıcı kabul edilen 11 Eylül saldırılarından sonra terörizmin karakteristiğinde meydana gelen değişiklikler ile terör örgütlerinin amaç, eylem ve örgütsel yapılarında meydana gelen değişiklikler üzerinden tartışılmaktadır. Terörizmin Türkiye’ye etkileri ise; sosyoekonomik ve siyasal etkileri üzerinden değerlendirilmekte; Türkiye’de terörizmle mücadelede siyasal kurumların önemi vurgulanarak terörizmle mücadelede meydana gelen değişiklikler ele alınmaktadır. Yedinci bölümde İnönü Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gökhan Tuncel tarafından “Küresel ve Bölgesel Sorunların Ortaya Çıkarttığı Göçler ve Türkiye’ye Etkisi” başlıklı konu ele alınmaktadır. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkmış bir olgu olan göçün tarihsel sürecine yer verilmekte, küreselleşmenin göç üzerindeki etkileri tartışılmakta, küresel ve bölgesel düzeyde yaşanan göçler ele alınmaktadır. Küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde öne çıkan birçok soruna kaynaklık ve aracılık eden göçler, Türkiye özelinde kapsamlı bir şekilde analiz edilmektedir. Türkiye’nin göç politikasını, bölgedeki ve dünyadaki gelişmelerden bağımsız bir şekilde oluşturmasının mümkün olamayacağı vurgulanarak başarılı bir göç politikası için etkili diplomasinin gerekli olduğu ifade edilmektedir. Sekizinci bölümde Doç. Dr. Murat Sezik tarafından “Küresel Çevre Sorunları ve İklim Değişikliği” başlıklı konu ele alınmaktadır. Çalışmada öncelikle Sanayi Devrimi’nin çevresel etkileri ele alınmakta, çevre sorunlarının hangi süreçlerden geçerek küresel bir sorun hâline geldiği tarihsel perspektiften irdelenmektedir. Sürdürülebilir kalkınmanın mümkün olup olamayacağı sorusuna cevap aranarak kalkınma stratejileri ve çevre sorunları arasındaki ilişki ortaya konmaya çalışılmaktadır. Çevre sorunları ile ilgili literatürde yer alan xvii yaklaşımlar üzerinde durulan çalışmada, ülkelerin ve uluslararası organizasyonların çevre sorunları ve iklim değişikliği konusunda ne kadar ilerleme kaydettiği değerlendirilmektedir. Ayrıca küresel bir çevre sorunu olan iklim değişikliğinin dünyayı nasıl etkilediği ele alınarak, küresel çevre sorunlarının Türkiye’ye etkileri tartışılmaktadır. Dokuzuncu bölümde Prof. Dr. Y. Furkan Şen ve doktora öğrencisi Yusuf Zakir Baskın tarafından “Salgın Hastalıklar” başlıklı konu ele alınmaktadır. 2019 yılında ortaya çıkan Covid-19 virüsü tüm dünyayı etkisi altına almış ve 2020 yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından pandemi olarak ilan edilmiştir. Bu pandeminin oluşturmuş olduğu koşullar hem sosyal bilimler hem de fen bilimleri alanlarında kendisine yer bulmuştur. Bu bölümde Covid-19 ile birlikte insanlığın daha önce karşılaştığı önemli salgın hastalıklara yer verilerek, salgın hastalıkların tarihine kısaca değinilmektedir. Bununla birlikte bu bölümde güvenlik perspektifinden salgın hastalıklar ele alınarak salgın hastalıkların güvenlik çalışmalarındaki yeri tartışılmaktadır. Bu tartışmalara ek olarak bölümde incelenen salgın hastalıkların etkileriyle birlikte Covid-19’un neden olduğu güvenlik tehditleri incelenmektedir. Onuncu bölümde Dr. Aydın Turhan tarafından “Küresel Düzeyde İnsan Hakları İhlalleri ve Türkiye’ye Yansımaları” başlıklı konu ele alınmaktadır. Öncelikle insan hakları tanımlanarak insan haklarının kapsamına ve içeriğine dair kavramsal bir çerçeve sunulmaktadır. İnsan haklarının tarihsel süreç içerisinde geçirdiği değişim ele alınmakta ve kavramın bugün geldiği noktaya değinilerek dinamik özelliğinin altı çizilmektedir. Küreselleşme sürecinin insan hakları ihlalleri üzerindeki etkisini ortaya koymak amacıyla hak ihlallerinin nedenleri ve sonuçları küresel düzeyde tartışılmaktadır. Ayrıca küreselleşmenin ihlallere verilen tepkiler üzerindeki etkisi irdelenmektedir. Küreselleşme ile birlikte, insan hakları ihlallerinin sadece meydana geldiği ülke ile sınırlı kalmadığı, etki alanının genişlediği ve sonuçlarını tahayyül etmenin zorlaştığı vurgusu üzerinden, yaşanan insan hakları ihlallerinin Türkiye’ye yansımaları değerlendirilmektedir. On birinci bölümde Dr. Hasan Ali Yılmaz tarafından “Türkiye’de ve Küresel Olarak İslamofobi Meselesi” başlıklı konu ele alınmaktadır. 11 Eylül saldırıları sonrasında dünya gündemine gelmiş bir mesele olan İslamofi kavramının tanımına ve tarihsel geçmişine yer verilen çalışmada; siyaset biliminden teolojiye, felsefeden tarihe kadar birçok araştırmacının ilgisini çeken İslamofobi kavramının söylem olarak kullanımının son yıllarda artmış olsa bile kavramın haçlı seferlerine kadar uzanan tarihsel geçmişe sahip olduğu vurgulanmaktaxviii dır. İslamofobinin küresel yansımaları ele alınmakta, 19. yüzyılda başlayan radikal modernleşme süreçlerine ve sömürge tecrübelerine bağlı olarak Mısır, Tunus, Malezya ve Türkiye gibi demografik olarak Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde de İslamofobi gözlenmeye başlandığı vurgulanarak birçok Müslüman ülkenin kamu politikalarını, devlet ideolojilerini, elit-kitle ilişkisini ve medyasını şekillendirdiği belirtilmektedir. İslamofobinin Türkiye’ye yansımalarına yer verilmekte, Türkiye’deki tarihsel sürecine değinilerek siyaset alanında, medyada ve edebiyatta yansımaları analiz edilmektedir. On ikinci bölümde Dr. Necmettin Acar tarafından “Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin Orta Doğu Politikası” başlıklı konu ele alınmaktadır. Çalışma, Arap Baharı sürecinde bölgede değişim ve dönüşüm taleplerine olan desteğine rağmen Türk dış politikası açısından ortaya çıkan risklere ve fırsatlara odaklanmaktadır. Türk dış politikasının militarize olmasında Arap Baharı sürecinin nasıl bir rol oynadığı, Arap Baharı sürecinin özelde Türkiye-AB ve genelde Türkiye-Batı ilişkileri açısından ortaya çıkardığı fırsatlar ve tehditler, Türkiye’nin Arap Baharı sürecindeki dış politikasının temel hedefleri ve Arap Baharı sürecinde Türkiye’nin dış politikada yaşadığı başarısızlıkların temel sebepleri tartışılmaktadır. Sonuç itibarıyla, küresel ve bölgesel koşullarda yaşanan köklü değişimler ve Türkiye’nin gücünde yaşanan göreli azalmanın Arap Baharı sürecinde ortaya çıkan başarısızlıkta önemli bir payının olduğu vurgulanmaktadır. On üçüncü bölümde Prof. Dr. Gökhan Tuncel ve doktora öğrencisi Fatma Nur Özdemir tarafından “Suriye İç Savaşı” başlıklı konu ele alınmaktadır. İç savaşın Suriye’ye özgü nedenlerinin açıklanabilmesi için Suriye’nin toplumsal, ekonomik ve siyasal yapısına değinilmekte, Suriye İç Savaşı’nın nedenleri ve yaşanan gelişmeler ele alınmaktadır. Arap Baharı sürecinde benzer siyasal yapılara sahip ülkelerde rejimler devrilirken Esad rejiminin iktidarını devam ettirmesinin sebepleri tartışılmaktadır. İç savaşa evirilen Suriye’de milisleşmenin hız kazanmasıyla ortaya çıkan silahlı aktörler tespit edilerek kategorize edilmekte, Suriye’de aktör hâline gelen yabancı savaşçıların savaşa katılma amaçları ve iç savaşa etkileri değerlendirilmektedir. Suriye İç Savaşı’nın bölgesel, küresel ve Türkiye’ye etkileri kapsamlı bir şekilde analiz edilmekte, savaşın Türkiye’ye etkileri siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan ele alınmakta, Suriye’de yaşanan krizde siyasi çözümün önündeki engeller tartışılmaktadır. On dördüncü bölümde Dr. Süleyman Ekici ve doktora öğrencisi Alpcan Acar tarafından “Azerbaycan-Ermenistan Gerilimi” başlıklı konu ele alınmaktadır. Bu bölümde bölgesel bir sorunun küresel etkisi, Azerbaycan-Ermenistan xix arasındaki temel gerilim alanı olan Karabağ sorunu üzerinden ele alınmaktadır. Öncelikle Karabağ sorununun tarihsel sürecine değinilmekte ve daha sonra İkinci Karabağ Savaşı üzerinden Karabağ sorununun etkileri bölgesel, küresel ve Türkiye üzerinden tartışılmaktadır. Nitekim Karabağ sorununun bölgesel etki kapasitesi yüksek olduğu gibi bölgedeki aktörlerin küresel etki kapasiteleri de göz önüne alındığında sorununun daha karmaşık bir yapıya evrildiğine değinilmektedir. Karabağ sorununun çözümden ziyade dondurulduğuna, bölgesellikle sınırlandırılamayacak etki kapasitesine ve Türkiye özelinde de Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan ilişkilerindeki belirleyici etkisi ele alınmaktadır. On beşinci bölümde Dr. Zekeriyya Akdağ ve doktora öğrencisi Bilal Kızıl tarafından “Doğu Türkistan” başlıklı konu ele alınmaktadır. Çalışmada Doğu Türkistan veya Uygur sorununun ortaya çıkışı, tarihsel gelişimi ve günümüze yansımaları incelenmekte, etnik ve dinî yönü de bulunan Uygur meselesinin insan hakları meselesi olarak görülmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Uygur meselesinin uluslararası toplumda nasıl karşılık bulduğu ve uluslararası toplumun Uygur meselesinde takındığı tutumun evrimi incelenmektedir. Türk toplumunda tarihsel ve kültürel nedenlere dayalı olarak hassas bir konu olan Uygur meselesine yönelik Türkiye’nin resmî tutumu ele alınmakta, Uygur meselesinin Türkiye-Çin ilişkileri üzerine olan etkileri tartışılmaktadır. On altıncı bölümde Doç. Dr. Osman Ağır ve Araştırma Görevlisi Mehmet Emin Güven tarafından “Doğu Akdeniz” başlıklı konu ele alınmaktadır. Çalışmada; Doğu Akdeniz’in süreç içerisinde nasıl güç mücadelesi alanına dönüştüğü bölgesel ve küresel aktörler bağlamında değerlendirilmekte, Doğu Akdeniz’de yaşanan sorunlar mikro ölçekten makro ölçeğe genişleyen bir perspektif içerisinde analiz edilmeye çalışılmaktadır. Doğu Akdeniz sorunu; kıyıdaş ülkeler arasındaki “kıta sahanlığı” ve “münhasır ekonomik bölge” (MEB) alanlarının belirlen(eme)me sorunları temelinde, hidrokarbon enerji kaynaklarının paylaşımı odağında ve GKRY, Yunanistan, Mısır, İsrail, Türkiye ve diğer bölge ülkelerinin politikaları üzerinden değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının belirlenememesi, enerji kaynaklarına erişim ve transferi konuları ABD, Rusya, Avrupa Birliği, Fransa ve Çin gibi bölge dışı aktörlerin küresel politikaları doğrultusunda makro ölçekte tartışılmaktadır. Doğu Akdeniz’de yaşan sorunların Türkiye’ye etkileri ve Türkiye’nin egemenliğini korumaya yönelik bölgesel politikaları ele alınmakta ve Doğu Akdeniz sorununa ilişkin çözüm önerilerine yer verilmektedir. xx On yedinci bölümde Dr. Ömer Taylan tarafından “Kürt Meselesini Demokrasi Bağlamında Düşünmek” başlıklı konu ele alınmaktadır. Bölümde öncelikle demokrasi kavramı üzerinde durulmakta ve Kürt meselesi demokrasi bağlamında tartışılmaktadır. Çalışma, “Kürtler, Osmanlı İmparatorluğu’na samimi bir sadakatle bağlı iken hangi gelişmeler sonucu Cumhuriyet döneminde bu sadakatlerinde ciddi bir kopuş yaşamışlardır?” sorusuna demokrasi kavramı üzerinden yanıt aramaktadır. Bu bağlamda, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişle birlikte rejimin ve meşruiyetin kaynağında meydana gelen değişikliklerin Kürt meselesi üzerindeki etkileri ve sonuçları analiz edilmektedir. Türkiye’de Kürt meselesini tartışmanın ve meseleye sağlıklı bir çözüm önerisi getirmenin; siyasetin kimlikler üzerinden yapılmadığı ve demokratik değerlerin dışlanmadığı şartlarda mümkün olabileceği düşüncesi üzerinden Kürt meselesine demokratik imkânlarla çözüm aramanın önemi üzerinde durulmaktadır. İnönü Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı öncülüğünde hazırlanmış ve kolektif bir çalışmanın ürünü olan bu eser, ders kitabı formatına sahip olmakla beraber içerisinde bulunduğumuz dönemde çok tartışılan meselelere ilgi duyan her kesimden okuyucuya hitap edebilme amacını taşımaktadır. Yoğun bir çalışmanın ürünü olan bu eserin yayına hazırlanmasını sağlayan Nobel Yayınevi’ne ve çalışmanın yazarlarına teşekkür eder, kitabın okurlarına yararlı olmasını temenni ederiz. EDİTÖRLER