Demokrasi, siyasetin en eski kavramlarından biri. 2500 yılı geçen bir tarihi bulunan kavramın ilginç bir de kaderi var. Muhtemelen siyaset teorisindeki hiçbir kavram demokrasi kadar tartışılmamış veya kendisine bu denli farklı anlamlar yüklenmemiştir. Demokrasinin daha ortaya çıktığı ilk evrede başlayan tartışmalar, içerik değiştirerek günümüzde de sürüyor. Tarih sahnesinde belirdiği dönemlerde demokrasi, çoğunluğun verdiği karara uyulmasının, tek kişinin veya azınlığın otoritesine itaat etmekten daha ahlakî, rasyonel, doğru ve makul olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Bu bakımdan, tüm insanların siyasal açıdan eşitliğini savunan demokrasinin karşısındaki ilk büyük rakip Sokrates, Platon ve Aristoteless gibi İlkçağ’ın büyük filozoflarında mücessem hâle gelen elitizm oldu. Bunun yanında, modern çağlarda otoritarizm ve totalitarizm de demokrasiyi kendileri için en büyük tehdit olarak gördüler. Halkın çoğunluğunun özgür iradesini kullanarak yaptığı tercihler, otoriter ve totaliter yönetimlerin temellerini derinden sarstı. Totaliter rejimleri savunan ideojilerin eleştiri oklarının en önemli hedefi demokrasiydi. Yüzlerce hatta Atina’daki ilk uygulamasıyla tartışmaların da başladığı düşünülürse binlerce yıl süren bu mücadeleden demokrasi galip çıktı. Demokrasi dışındaki sistemlerin meşruluk temelleri ortadan kalkarken demokratik yönetimler insanlığın kaderindeki yerlerini giderek daha güçlü bir zemine oturttu. Demokrasinin altın çağı olarak niteleyebileceğimiz yirminci yüzyılın demokrasi teorisine en önemli etkilerinden biri kavramın saygınlığının tescillenmesi oldu. Zaman zaman yükselen anti-demokratik rejimlere karşı demokrasinin üstünlüğü özellikle Soğuk Savaş sonrasında tescillendi. Bu dönemden sonra demokrasinin niteliğine ilişkin ölçütler de daha kapsamlı hâle geldi, bir bakıma, evrensel ölçüde çıta giderek yükseldi. Ancak içinden geçtiğimiz günlerin demokrasi teorisi açısından yeni tartışmalara kapı aralanmasına vesile olduğunu da söylemek gerekiyor. Dünyanın farklı yerlerinde demokratikleşme mücadelesi verilirken hemen her yerde demokratik yönetimlerin doğasında olumsuz yönde değişiklikler olduğu görülüyor. Bir taraftan demokratik yönetimlerin otoriterleştiğine ve popülist siyasetin yükseldiğine ilişkin iddialar giderek güçlenirken diğer taraftan da Internet teknolojisinin gelişmesiyle demokrasinin toplumun kılcal damarlarına yayılmasını sağlayacak yeni yöntemler beliriyor. Daha açık bir ifadeyle, dünyanın her yerinde esen değişim rüzgârlarının demokrasiyi de etkilemesi kaçınılmaz. Mevcut iletişim teknolojisinin dünyayı daha demokratik bir yer hâline mi getireceğini yoksa devletlere sunduğu gözetim imkânlarıyla özgürlüklerin kısıtlanmasına mı neden olacağını zaman gösterecek. Bu kitabın ilk şekli, 2015 yılında Tezkire Yayınları’ndan Siyasal Düzenin Sınırları: Demokrasi, Demokratikleşme ve Katılımcı Siyaset başlığıyla yayımlanmıştı. Zaman içinde bu MODERN DEMOKRASİ TEORİSİ başlığın “efradını cami, ağyarını mani” olduğu, yani kitabın içeriğini ve dolayısıyla meramını anlatmakta yetersiz kaldığı anlaşıldı. Bu nedenle, bu yeni baskıda kitap gözden geçirilirken ismi de değiştirildi. Bunun yanında, daha önceki baskıda bulunan bir bölüm kitabın bütünsel yapısı içinde çok anlamlı olmadığını düşünüldüğü için çıkarıldı. Buna karşılık, popülizm ve otoriterleşme mevzularına ilişkin bir bölümle dijital demokrasiyi içeren bir alt bölüm eklendi. Ayrıca okunmayı kolaylaştırmak için bölümlerin alt başlıkları numaralandırıldı. Kitabın yeni baskısını yapma konusunda ısrarcı olan Serhat Buhari Baytekin’e, yardımlarından ötürü Dr. Metin Özkan’a, Fatih Yıldız’a, ayrıca Kadim Yayınları’nın tüm çalışanlarına teşekkür ederim. İlk baskıyı, kitabın yazım sürecinin sonuna geldiğim sırada kaybettiğimiz babam Murat Beriş’in hatırasına adamıştım. Kendisini bir kez daha hasret ve rahmetle anıyorum.