“İşte denizdeyiz: ve açıklarda. Ama birdenbire değil, yavaş yavaş ve yeni sularda ilerleyerek. Aldığımız yolu ölçüp, nereden gelip nereye gittiğimizi bilmek için durumumuzu saptamanın zamanıdır” (Louis ALTHUSSER, Felsefe ve Bilim Adamlarının Kendiliğinden Felsefesi, s. 86).19. yüzyıl, insanlık tarihinin en çarpıcı yüzyılı olma özeliğine sahiptir. 19. yüzyıl, devrimlerin, bunalımların, karmaşaların ve çelişkilerin zuhur eylemesine vesile olmuştur. Onun problematik doğası, 20. yüzyıla da tesir etmiştir. Bugünün sorunlarının menşeinde 19. yüzyıl bulunmaktadır. Başka bir deyişle, mevcut sorunların çerçevesini belirleyen 19. yüzyıldır. 19. yüzyıl, günümüz dünyasının meselelerine doğru yaklaşmada büyük bir önem arz etmektedir. Söz konusu asır ıskalandığı takdirde çağımızda sorunsal teşkil eden çoğu konu açıklığa kavuşamaz.19. yüzyıla damgasını vuran şey, kapitalizmdir. 19. yüzyılı bugün önemli kılan ana husus, kapitalist sistemin varlığını etkin bir biçimde sürdürmesinden başka bir şey değildir. Çağımızın sıkıntıları ve dramları, 19. yüzyıl kaynaklı kapitalizm bağlamında irdelenebilir. Zamanımıza yön veren ideolojiler (muhafazakârlık ve liberalizm gibi); kitleleri peşinde koşturan söylemler (demokratikleşme, laikleşme ve ulusallaşma gibi) ve idealler (özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve barış gibi), 19. yüzyılda inşa edilmiş olup, kapitalizm çerçevesinde tahlil edilebilirler. 20. yüzyıl, yeni ideolojiler, söylemler ve idealler üretme bakımından sefaletin yüzyılı olmuştur.Meselâ, 19. yüzyılın kapitalizm karşıtı ana ideolojilerinden sosyalizm, içi boşaltılarak yok edilmiştir. Sosyalizmin baş aktörü işçi sınıfı figüran konumuna getirilmiştir. Roland Barthes’ın belirttiği gibi, “işçi sınıfı” teriminin yerinin önce “halk”a, sonra “iyi insanlar”a verilmesi, “demokrasi”, “özgürlük”, “barış”, vb. terimlere bile bile getirilen bir bulanıklık söz konusudur.5 5 BARTHES, Roland; Yazının Sıfır Derecesi, Çeviren: Tahsin Yücel, Metis Yayınları, İstanbul, 2003, s. 28.1020. yüzyıl, insan hakları açısından büyük bir fiyaskonun olduğu bir yüzyıldır. İnsan haklarına dönük önemli bir mesafe kat edilememiştir. Dünyanın efendileri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Avrupa Birliği (Avrupa Birliği Devletleri/ABD) ülkeleri yerkürenin çoğu bölgesinde kitlesel düzeyde insan kıyımları ve soykırımlar yapmakta, bazı ülkeleri (Irak gibi) haritadan silmeye çalışmaktadırlar. ABD ve ABD, 20. yüzyılda büyük suçlar işlemişler ve adeta insan yok etme merkezlerine dönüşmüşlerdir. 20. yüzyıl, arsız ve pervasız ABD ve ABD’nin insanlığa boş vaatleriyle ve sahte söylemleriyle son bulmuştur.ABD ve ABD, kendilerini “modern”, “uygar” ve “çağdaş”, kendi dışındaki toplumları, bilhassa Batı-dışı mazlum toplumları ise“ilkel”, “barbar” ve “çağ dışı” olarak tarif etmişlerdir. ABD ve ABD, kendilerine direnç gösteren, çıkarlarına çomak sokan toplumları olumsuz sıfatlarla nitelemişlerdir. “Aydınlanmış devletler, Birleşik Devletler ve onun İngiliz dostu ve onların adalet ve insan hakları seferberliğinde onlara arka çıkan diğer bazı devletlerdir. Onların misyonuna karşı koyanlar, dünyanın sadece ‘küstah, üşengeç, gaddar’ ve ‘asi’ unsurlarıdır.”6 Demokrasi havarisi olarak ABD ve ABD, Batı-dışı mazlum toplumlara demokrasiyi yayma/götürme adına onları haritadan silmeye çalışmaktadırlar. “A.B.D.’nin diğer ulusları da demokrasinin nimetlerinden faydalanır hale getirmenin kendilerine Tanrı tarafından verilmiş tarihi bir görev olduğu”7 inancını taşıyan başkanları, dünyanın her bölgesinde katliamlar yapmayı, insani müdahale ve özgürlük operasyonları olarak görmek gibi tuhaf bir tutum sergilemeye devam etmektedirler. Bugün Batı’nın cinnet geçirip insanlığı katlettiği bir zamanda yaşıyoruz. İnsanların, kültürlerin, toplumların ve uygarlıkların yok edildiği, insanlığa büyük prangaların vurulduğu bir asrın çocuklarıyız. ABD ve ABD’nin sadece 20. yüzyılda yeryüzünde yaptığı tahribatlar saymakla ve hatta burada yazmakla bitmez. Dünya coğrafyasının iklimi değiştiği için artık orada, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, paylaşım, barış, huzur, mutluluk, erdem, ahlâk yetişmiyor; aksine barbarlık, düşmanlık, mutsuz- 6 CHOMSKY, Noam; Yeni Askeri Hümanizm, Çeviren: Faruk Aydın, Pınar Yayınları, İstanbul, 2002, s. 11. 7 CHOMSKY, Noam; A.B.D. Terörü (Terörizm Kültürü), Çeviren: Taha Cevdet, Pınar Yayınları, İstanbul, 1991, s. 171.11luk, savaş, terör, katliam, baskı, ölme, öldürme, cinnet, açlık, kıtlık, yokluk, yoksulluk, yoksunluk, sefalet, titreme ve korku derinlere kök salmaya devam ediyor.ABD ve ABD, küreselleşme (Amerikanlaşma / Avrupalılaşma=köleselleşme/sefilleşme) masalının aktörleri olan “çok uluslu şirketler” (ÇUŞ!), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Dünya Bankası (DB) gibi kuruluşlar vasıtasıyla dünyada ekonomik ve politik krizler çıkarmakta, dünyanın kaynaklarını kendisinde toplamakta ve sermayeyi merkezileştirmektedirler. Bunun için de sosyal devlet anlayışını ve ulus-devletleri yok etmektedirler. Kendilerine direnen ülkeleri, iktidarları ve liderleri iktidarsızlaştırmaktadırlar. Onlar, parayı, kârı ve serveti insandan daha fazla önemsediklerinden ötürü dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunun yoksullaşmasına kaynaklık etmektedirler.ABD ve ABD’nin dünyaya sefalet gömleği giydirmesinde, ekonomi politikleriyle bağlantılı sosyal bilimlerin de katkısı olmuştur. Sosyal bilimler kapitalizme uyumlu olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Sosyal bilimler küreselleşme ideolojisini beslemiştir. Sosyal bilimler, kapitalist-emperyalist sisteme (küreselleşme düzenine) karşı koyan, onun tüm açmazlarını gözler önüne seren Marx’ın görüşlerini çürütmek için çaba göstermiştir. Ortak bir sorunsal etrafında toplanmayan sosyal bilimler, bir yığın sahte problem üretmişler ve onları çözmek(!) adına yararsız bilgi yığmaktan başka bir şey yapmamışlardır. 20. yüzyıl, dünyanın entelektüel ikliminin çölleşmesine ve düşünsel sefaletin yaşanmasına vesile olmuştur. Meselâ, Marx’ın sosyolojisinin yerini “IBM+gerçeklik+hümanizm=Sosyoloji”8 denklemi almıştır. Bu denklem, sosyolojinin sefaletinin en önemli işaretlerinden birisidir.Kısacası, ABD ve ABD’nin yarattığı sefaleti (Batı’nın sefaletini) her alanda görmek mümkündür. ABD ve ABD’nin sistemi, insandan korkacak ve her insanı potansiyel tehdit olarak görecek kadar zavallı bir sisteme dönüşmüştür. 2006 yılı Ağustos ayında Fransa’ya gittiğimde, bırakın insanların özgürlüğünü ve kardeşliğini, insana olan güvenlerini bile tamamen yitirdiklerini bizzat müşâhede ettim: Fransız havaalanlarında anormal ve paranoyak denecek derecede 8 MILLS, C. Wright; Bilgi, Sosyoloji ve Bilgi Sosyolojisi Üzerine, Derleyen ve Çeviren: Vefa Saygın Öğütle, Paragraf Yayınevi, Ankara, 2005, s. 109.12olağanüstü güvenlik önlemleri, bebeklerin biberonlarına dahi el koymalar, elinde su şişesi olanlara yamuk bakmalar, onlarca arama noktası, yolcuların üzerine doğrultmuş silahlar, en ufak bir itiraz ya da kıpırtıda vur emri almış zavallı gorillerin gerginliği, siyah takım elbiseli ve gözlüklü binlerce güven(siz)lik elemanı, her tarafta kameralar (tuvaletlerde bile! “El kaide tuvaletlerde bomba yapıyor” diye insanları ikna etmişler!). ABD ve ABD’nin sistemi olarak “modernlik güven vermiyor artık.”9 İnsanlık, ABD ve ABD sayesinde güvensizlik havuzunda boğulmaya başlamıştır. Kitlelerin risklerle ve tehlikelerle baş edebilme gücü ortadan kalkmıştır.ABD ve ABD (A’lar B’ler D’ler, ya da Ağalar, Beyler, Despotlar) sistemi insanları gevşeme, rahatlama ve geviş getirme çağına sokabilmek için büyük bir mücadele vermiştir. ABD ve ABD düzeni “hayatını yaşa”, “hiçbir şeyi umursama”, “her şeye boş ver”, “kaygılanma”, “gününü gün et”, “ye, iç, uyu”, “gez, dolaş”, “düşünme, keyfine bak”, “yazma, hoşça ve boşça konuş” gibi söylemlerin aşılandığı hormonlu insan tipi üretmiştir. Her alanda sefalet çığ gibi büyümüş, dünya bir sefalet çağına “merhaba” demiş durumdadır. Sefalet, her tarafı kaplamış, yeryüzü sefalet cehennemine dönüşmüştür. ABD ve ABD sistemi, dünyada balta girmemiş orman bırakmamış, bütün ağaçları dallarıyla birlikte kırmış, onları köklerinden sökmüş, yeşeren bir şeyin bâki kalmamasına azami gayret göstermiştir. Sefaletin ortadan kalkması ve ölmemek için yapılacak tek şey, elbette ki mücadeleye devam etmektir. İnsanlığı sefaletten kurtarmak için elimden gelen şey, yazı yazmak, üstelik ölümüne yazmak, düşünce üretmek, mümkünse büyük düşünceler dünyası yaratmaktır. “Düşünceler dünyası balta girmemiş bir ormandır.”10 Önemli olan bunu fark etmektir. Düşünmeyen dünyamızdan/adamlarımızdan kurtulup, yeni düşünceler dünyasına doğru yola çıkmaktır.