Bugüne kadar hiçbir toplum kendi başına gelemeyecek kadar ağır sorunlar yaşayan
kişilere duyarsız kalamamıştır. Bu sorunlar ağır hastalık, geçinemeyecek derecede
yoksulluk, fiziksel veya ruhsal engellilik olabilir. Toplumların kültürlerine, anlayışlarına,
sosyoekonomik gücüne, dini inanışına vb. göre bu duyarlılıklar akla gelmedik
uygulamalara dönüşebilmiştir. İçine şeytan girdiğine inanılan kişilerin diri diri ateşe
atılması da bir toplumsal duyarlılık adına yapılıyordu.
Önceleri büyük boyutta gündelik yaşam içinde sözel dayanışmalar şeklinde yürütülen
bu faaliyetler, devletler geliştikçe ve kurumsallaştıkça bir takım sosyal düzenlemeler
ile kalıcı yapılara kavuştular, sosyal politikalar içinde yerlerini aldılar. Kendi haline
bırakıldığında elde edilemeyecek toplumsal sonuçların belirli kural ve düzenleme haline
getirilmesinde en çok ilgi duyulan konular arasına öksüz-yetimlere, kimsesizlere,
yaşlılara, yataklara, fiziksel ve ruhsal engellilere, mahkumlara, hastalara sahip çıkılması
için barınma, geçinme, eğitim, sağlık, adalet vb. hizmetlere yönelik destek/kollama/
koruma çabaları girdi.
Söz konusu ihtiyaçlara cevap verebilecek uygulamaları yapacak kişilerin de işin felsefesini,
sorumluluğunu, tekniğini iyice sindirmiş olması gerekiyordu. Böylece, “sosyal
hizmet” adıyla yeni bir meslek doğmuş oldu. Bu mesleğin mensuplarının ne kadar
“nazik” konularla ilgilendiğini hiç unutmamak gerekir. Sosyal çalışmacılar hem en üst
düzeyde “duyarlılık” hem de “beceriklilik” taşımak durumundadır.
Ülkemizde büyük ihtiyacımıza karşın sosyal hizmet alanında meslekleşme tam
anlamıyla yerleşmiş değildir. Sağlık, eğitim, belediyecilik vb. hizmetlerde görev alan
sosyal çalışmacılar tek tek sayılacak kadar azdır. Bu konuda okullaşma da istenilen
düzeyin çok altındadır. Akademisyenlerinin sayısı beşi onu geçmez. Dilimizde alanla
ilgili yazılanlar da şaşırtıcı şekilde azdır.
Bu yoksunluklarımıza karşın son yıllarda iyi şeylerin de olduğunu belirtmeliyiz.
Açılan yeni bölümler, mesleğin yasalarca da tanımlanmış olması, yazılan kitaplar bunlar
arasında sayılabilir.
Öğrencilerimizin olduğu kadar meslek erbabının da ihtiyacını karşılayacağı kuşkusuz
olan bu kitabı yazan mesai arkadaşım Uzm. Sosyal Çalışmacı Kemal Güdek’i yürekten
kutluyorum. Eserini mesleğin başka yazarlarını da cesaretlendirerek harekete
geçirecek bir kitap olarak görüyorum.