Budizm denilince ilk akla gelen isim, şüphesiz Buda’dır. Buna rağmen Buda’nın hayatı hakkında az sayıda tarihî veriye sahibiz. Efsanelerle çevrili hayat hikâyesi, Buda’nın yaşadığı çağdan uzaklaştıkça daha çok kabul görmüş ve Buda’nın gerçek hayat hikâyesi daha ulaşılamaz bir hâl almıştır. Tıpkı dünyada milyonlarca insanın inandığı Hıristiyanlıkta İsa hakkında yaşanan tarihsellik sorunu, Budizm’de de Buda hakkında gündeme gelmiştir. Buda, mitolojik unsurların oluşturduğu mitolojik bir varlık mı yoksa tarihî bir gerçekliğe sahip mi sorusuna cevap aranmıştır. Fakat Budizm’e inananların daha çok kabul ettiği ve zamanla doktrin hâline gelen görüş, Buda’nın ruhsal bir prensip olduğu yönündedir. Bu anlayışa göre, Buda’nın fizikî varlığının fazla bir önemi yoktur. Buda, aydınlanmış, çeşitli zamanlarda çeşitli formlar altında dünyaya gelmiş, ezelî tipin bir örneğidir. Bu sebeple Budistler, Buda’nın yaşamış olup olmadığıyla fazla ilgilenmemişlerdir. İletişim yoğunluğunun her geçen gün artmakta olduğu günümüzde insanlar, diğer dinler hakkında istediği bilgiye çok hızlı ulaşabilmektedir. Bugün Avrupa’da, hatta dünyanın pek çok yerinde, Uzak Doğu felsefeleri ve öğretilerine büyük bir ilgi vardır. Günümüzde Türkiye’de yoga ve meditasyon merkezleri aracılığıyla daha çok insan, Budizm ve Buda hakkında bilgi sahibi olmakta, televizyon kanallarında reenkarnasyonun tartışıldığı görülebilmektedir. Herkesin rahatlıkla istediği bilgiye ulaştığı günümüzde, insanların doğru bilgiye ulaşma ihtiyacı artmaktadır. Biz de Buda hakkında daha doğru bilgi vererek Budizm’in anlaşılmasına katkı sağlamaya çalıştık. Özellikle bu konudaki Türkçe kaynakların ne kadar sınırlı olduğu göz önünde bulundurulacak olursa çalışmamızın, Buda’nın hayat hikâyesinin ve getirdiği öğretinin yorumlanmasında insanlara fayda sağlayacağı düşüncesindeyiz. Tüm bunların yanı sıra bizi bu araştırmaya yönlendiren nedenlerden birisi de yurt dışında çeşitli araştırmacılar ve kurumlar tarafından konunun önemin fark edilmesine karşın ülkemizde akademik olarak çok fazla üzerine düşülmemesi ve yayımlanan eserlerin yetersiz kalmasıdır. Bu durum, bir yandan çalışmamızın özgünlüğünü arttırırken diğer yandan özellikle kaynak açısındanTürkçe kaynak bulmakta zorluk çekmemize neden olmuştur. Çalışmamızı hazırlama aşamasında kaynakların orijinal dilinin Pali ve Sanskrit dillerinde olması karşılaşılan güçlüklerin başında gelse de bu güçlükleri elimizden geldiği ölçüde aşmaya çalıştık. Özellikle ana kaynakların İngilizce çevirilerine başvurduk ve Batı’da bu konuda yapılmış kaynaklardan faydalandık. Çalışmanın konusunun ve sınırlarının belirlenmesinden dil, muhteva ve teknik oluşumuna kadar çalışmamın bütün aşamalarında bana rehberlik eden danışman hocam Prof. Dr. Mahmut Aydın’a, tezime kaynak temin etmemde hiçbir yardımı esirgemeyen kıymetli hocam Doç. Dr. Cengiz Batuk’a, çalışmam süresince benden hiçbir zaman manevi desteklerini esirgemeyen aileme, arkadaşlarıma ve bu çalışmada emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Mevlüde KÖROĞLU Samsun 2016