ünyada ve Türkiye’de yaşanan hızlı değişim sosyal, siyasal, iktisadî ve kültürel gibi geniş alanlarda cereyan etmektedir. Değişim her dönemin odağında yer alan temel olgudur. Değişime koşut olarak ortaya çıkan sorun ve çözüm önerileri, bu bağlamda takibi zor ama zorunlu çabaları beraberinde getirmektedir. İnsan ilişkiselliğinde gerçekleşen hadiselerin olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirilmesi, muhatapların maruz kaldıkları etkiye göre şekillenmektedir. Nitekim iradi olduğu kadar etkileşimin yarattığı tüm süreçler kaçınılmaz olarak farklı değerlendirmeleri gündeme taşımaktadır. Sosyal olguların kendine has mantığında yer alan belirsizliğin yarattığı yorum farklılığı, anlam derinleşmesini ihtiyaca dönüştürmesi kadar, teorik değerlendirmelerin zorunluluğunu da ortaya koymaktadır. Bu çerçevede vurgulanması gereken husus, fark ve kimlik kavramlarının gizeminde yatmaktadır. Zira birey, grup ve topluma has olan fark, ayrı olmanın, farklı fikirlerin ve tercih11 Ed. Alim Yılmaz & İkram Bağcı | Teoriden Pratiğe Türkiye Siyaseti12 Teoriden Pratiğe Türkiye Siyaseti lerin dayandığı zemindir. Burada yer alan özel anlam kayması uzlaşmanın zorluğundan kaynaklanıyor. Oysa uzlaşma diğer bir gerçek olan aynılığın mantığına dayanır. Aynılıkta kimlik mefhumu yer alır. Bu noktada bilimin, özel olarak da sosyal bilimlerin varmaya çabaladığı açıklık, ütopik bir karakter taşımaktadır. Yine de anlamayı uzlaşma temelinde mümkün kılan toplumsallık, belli çabaları gündeme getirir. Sosyal bilimlerin peşinde koştuğu ve anlama çabasına girdiği konular bu bağlamda çeşitlilik arz eder. Sosyoloji ve psikoloji gibi deneyselleşen disiplinlerin yanı sıra, siyaset bilimi ve iktisadın da gittikçe sayısallaştığı ve gerçekliği nicelik bağlamında anlamaya gayret ettiği vaka olarak belirmektedir. Öte yandan çağın ruhuna uygun olarak gelişen ölçme-biçme mantığı, esasında modern bilimin dayandığı temelin ifadesidir. Bu noktada ortaya çıkan tepkiler temel yetersizliklere işaret eder. Bu yetersizliğin ana ekseninde sayısallık, nicelik ya da ölçüm yaklaşımının olguyu veya fenomeni sadece görünür olan üzerinden değerlendirmesi ve buna uygun yüzeysel bilim olgusunu var etmesidir. Tepki bu bağlamda teori ve pratik karşıtlığında ortaya çıkarken, içerik ve biçim sanat, siyaset, edebiyat ve hatta fizik bilimlerinde yarattığı karşıtlık mucibince anlam kazanmaktadır. Anlama ve anlamlandırma çabası “büyük rahatsızlık” metaforunu tedavüle sokmaktadır ve anlamanın varoluşsal koşuluna göndermede bulunmaktadır. Zira var oluşun mantığında yer alan evrensellik, yerel olanı içermekle birlikte, hakikatin soyut karakteri gereğince de yerel siyaseti ve diğer insani etkileşimler olan moral ve sosyal yaratımları dışlamak gibi hususiyetler de icra etmektedir. Moderne karşı takınılan her tavır ve bilişsel tutum, kaçınılmaz olarak yine modern mantığı besleyen yakıta dönüşmek gibi zorunluğu determinizmin bilimsel şablonu içinde meşrulaştırmaktadır.Önsöz Buna rağmen, modern/post-modern, yapısalcılık/postyapısalcılık, iyi/kötü, metin/olgu, doğa/toplum veya güzel ve çirkin gibi antagonizmalar modern bilimsel tahayyülün iç mantığını ifade etmeye devam etmektedir. Mezkûr karşıtlıkları üretken kılmak da mümkündür. Nitekim teoriden pratiğe ya da tersi yönden yapılması muhtemel entelektüel seyahat, böylesine bir amaca matuf olarak yaratıcı kılınabilir. Modern bilim, modern devlet, modern din, modern toplum ve modern bireye duyulan saygı şüphesiz kapsamında adalet ve değer gibi büyük oranda insani olan faktörler bağlamında anlamlıdır. O halde hayat pratiğinde yer alan değer yargılarının dayandığı teorik zemine referansla değerlendirmelerde bulunmak bilimselliğin temel koşulu olmak durumundadır. Anlamak ile olmak arasında yer alan koşullu ilişki, global düzeyde yer alan gelişmeler bağlamında yereli anlamayı gerektirdiği gibi, teoriden yola çıkarak pratiği anlamlandırmayı da zorunlu kılmaktadır. Zira sosyal teorinin dayandığı temel tezlerden biri olan ve gerçek hayatla felsefenin; teoriyle pratiğin mecz edilmesini ifade eden pratik bilgelik ve praxis nihai gelişmeleri anlamak, yorumlamak ve uygulamak bağlamında düşünsel ve yazınsal faaliyeti gerektirir. Bu çerçevede duyulan ihtiyaç Teoriden Pratiğe Türkiye Siyaseti başlıklı çalışmamızı şekillendirmiştir. Hakikat-hakikat sonrası tartışmalardan, ütopyaya kadar değerlendirmelerin yer aldığı çalışma, küresel bağlamda Türkiye siyasetini şekillendiren sağ ve sol, sosyalist, İslamcı ve muhafazakâr siyaseti değerlendirmeyi içermektedir. Ayrıca, Türkiye siyasetinin temel kurumsal aktörleri olan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi üzerine de değerlendirmeler yer almaktadır.