Bu önsözü yazarken, kısa bir süre önce misafir akademisyen ve İngilizce Dil Uzmanı olarak 2,5 haftalık bir Türkiye seyahatinden döndüm. Türkiye’deki zamanım boyunca ülkenin farklı üniversitelerindeki İngilizce öğretim programlarından öğrenciler ve öğretim üyeleriyle tanışma ve çalışma fırsatına sahip oldum. Ziyaretim, çoğunlukla öğretmen adaylarına yönelik çeşitli pedagojik atölye çalışmalarını yürütmekten ibaretti. Saatler süren bu atölye çalışmaları okuma etkinlikleri tasarlamaktan otantik materyal kullanımına, akran gözlemlerinin yürütülmesine kadar geniş bir konu yelpazesini kapsıyordu. Mekanlar ve atölye konuları farklılık gösterse de sunum yönteminde ortak bir nokta vardı: Bu atölyelere katılan yaklaşık 400 kişi, materyallere erişmek ve uygulamalı etkinlikleri tamamlamak için akıllı telefonlarını kullandı. Bu nedenle, hem öğrencilerin hem de benim dijital teknolojilere erişimimiz ve bu teknolojileri anlama seviyemiz, İngilizce öğretimi alanındaki en iyi uygulamaları yansıtan ilgi çekici, etkileşimli ve öğrenci odaklı bir atölye deneyimi sunmak için hayati önem taşıyordu. Bu erişim ve anlama düzeyi olmasaydı, hem öğrencilerin öğrenmesi hem de benim öğretimim şüphesiz zarar görürdü. Bu deneyim bana, özellikle yabancı dil olarak İngilizce öğretimi bağlamında, teknolojinin öğrenme ve öğretme aracı olarak önemini ve esnekliğini yeniden vurguladı. Bu deneyim, bu kitabın neden gerekli olduğunu benim için tamamen netleştirdi.
Bu kitabın editörü, Türkiye genelindeki altı farklı üniversiteden İngilizce öğretimi alanında eğitimcileri bir araya getirerek dijital öğrenmenin farklı yönlerini kapsayan dokuz bölümden oluşan bir derleme oluşturdu. Konular, mobil destekli dil öğreniminin zorluk ve fırsatlarından, dijital dil sınıfında eğitimcilerin değişen rollerine, video konferans aracılığıyla yeni sınıf ortamları yaratmaktan, kelime ve dil yeterliliklerini öğretmek için metinden sese yazılımı ve diğer teknolojileri kullanmaya, sanal gerçeklik, sosyal ağlar ve dijital oyunlar aracılığıyla yabancı dil bağlamında yenilikçi ve sürükleyici İngilizce öğrenme ortamları yaratmaya kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bu bölümler elbette yalnızca Türkiye’deki İngilizce öğretimi için değil, dünya genelindeki tüm EFL (Yabancı Dil Olarak İngilizce) öğrenme bağlamları için geçerli.
Bu derleme, öğrencileri öğrenmeye motive etmek ve katılım sağlamak için teknolojiyi başarıyla kullanmanın yollarını arayan her dil eğitimcisi için harika bir kaynak. Bu kitabı teknolojik konuların genişliği kadar değerli kılan bir diğer yönü, her bölümün başında okuyucuya yöneltilen birkaç soru ile başlaması. Bu sorular, öğretmenleri okumadan önce inançlarını ve öğretim felsefelerini düşünmeye teşvik ederek, önerileri nasıl uygulayacaklarını değerlendirirken kendi benzersiz bağlamlarını da göz önünde bulundurmalarını sağlıyor. Ben bile, ABD’de ana dili İngilizce olan öğrencilerle çalışan çok deneyimli bir İngilizce dil eğitimcisi olarak, bu derlemenin dil açısından çeşitli öğrencilerle teknoloji kullanımının yeni yollarını anlamama yardımcı olduğunu görüyorum. Başlangıçta bu kitabın, çalıştığım öğretmen adaylarının mesleki gelişimi için harika bir araç olacağını düşünürken, hızla bu kitabın benim için de olduğunu fark ettim. Diğer deneyimli eğitimcilerin ve onların hazırladığı öğretmen adaylarının da bu kaynağı öğretim araç kutularına değerli bir katkı olarak göreceklerine inanıyorum.