İnsansız bir dünya neye benzerdi, bir düşünelim. Dağlarda yankılanan hayvan sesleri, engelsiz uzayan rüzgarın uğultusu, balta girmemiş ormanlarda çağlayan nehirler, yazının ya da resmin uğramadığıhikayesiz mağaralar, belleksiz kara parçaları… Böylesi bir dünyada doğa kuşkusuz kendi bildiğince ve engelsiz yaşardı. Kozmokomik Öyküler’inde İtalo Calvino insansız bir evreni yazmayı denemişancak kurguladığı insansız evren için insansı yapay bilinçler tasarlamaktan kendini alamamıştır. Anlaşılan o ki insan, dünyayı da evreni de ancak kendi sınırlarında anlamlandırabiliyor. Ana yurdu dünya olan insan buradaki konumunu ve değerini tarif etmek için dinsel ve bilimsel dayanaklara başvurur. Tarih, insanın şu iki soruya yanıt verme çabasının çok eskilere dayandığını hatta insanlıkla birlikte doğduğunu gösterir: Ben kimim? Neden buradayım? Varoluş ve Roman, sanat ve düşüncenin insanın varoluş sorgulamasına yaptığı katkılardan mülhem yazılmıştır. Kitap, öncesindeki ontolojik düşünsel oluşumlara yer vererek varoluşçu felsefeyi tanıtmış; bu felsefeden doğan ya da beslenen romanların benzerliklerini ortaya koymuş; son aşamada Gürsel Korat’ın tarihsel düzlemli romanlarını (Zaman Yeli, Güvercine Ağıt, Kalenderiye, Rüya Körü) varoluşçu romanın nitelikleri ekseninde tartışmıştır. İncelemek için neden vii Gürsel Korat’ın romanlarının seçildiği sorusuna şöyle yanıt vermek olasıdır: Türk romanında varoluşçu düşüncenin izleri Tanpınar’dan bu yana görülür. 1950’den sonra yazılan pek çok Türkçe romanda varoluşçuluğun bazı yönelimlerine rastlanır. Genel olarak yaşamdan kopuş, kent sıkıntısı, ve yabancılaşma üzerine düşünmeleri içeren bu romanlarla, son dönem Türk romancıları arasında, biçemi ve konularıyla özgün bir yerde duran Gürsel Korat’ın romanları ayrılır. Korat, yirminci yüzyıl ve ondan sonrasıyla ilgilenen varoluşçu romanın konularını çağlar öncesine taşır. Yazar romanlarında, insanın varoluşsorunu hep vardı, der gibidir. Bu yönüyle Korat, varoluşçu romanın gelişimine yalnızca Türk romanı değil dünya romanı ölçeğinde katkısağlar. "Felsefe bilimden kaçar ama bilim onu avlar" diyen Nietzsche, felsefe ile bilimi aynı yolda tutan şeyin "süreğenlik" olduğunu öne sürerken sanatı bilimle felsefenin kolları arasına bıraktığını ilan eder. Yazın ve felsefenin bakışımlı biçimde ele alındığı bu kitabın, Türkiye’deki yazın eleştirisine “felsefe odaklı üst okuma”bağlamında katkı sağlayacağını umuyo