Son birkaç yılda yapay zekâ teknolojilerinde öngörülemez boyutlarda gelişmeler oldu. Önümüzdeki birkaç yılda neler olabileceği konusunda gerçekçi tahminler yapmak bile neredeyse imkânsız görünüyor. Bu gelişmelere paralel olarak tartışmalar da arttı hâliyle. İyimser ve kötümser senaryolar âdeta birbiriyle yarışıyor. Yapay zekâ konusunda iyimser senaryoların başında hemen hemen her konuda insana yardımcı olabilmesi, işleri kolaylaştırabilmesi geliyor. Örneğin; web sayfası oluşturmaktan tutun da veri görselleştirmeye, farklı konularda haber yazmaya kadar pek çok alanda hâlihazırda yapay zekâ teknolojilerinden yararlanılıyor. Hâliyle örneğin, gazetecilerin yaptıkları rutin haberleri pekâlâ yapay zekâ teknolojileri yapabilir ve böylece muhabirlere de daha derinlikli, araştırmacı haberler yapmaları için zaman kalır. Yine sağlık alanında özellikle hastalık teşhisi konusunda yapay zekâ teknolojilerinden yararlanılabilir. Saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok alanda yapay zekâ teknolojileri insanlığın hizmetine sunulabilir. Ama bir de kötümser senaryolar var tabii ki. Bunların en başında, yapay zekâ teknolojilerinin gazetecilik dahil pek çok alanda işsizliğe yol açacak olması geliyor. Elbette artan işsizlikle birlikte üniversitelerin toplumsal işlevi de tartışmaya açılacaktır. Eğer mezunları iş bulamayacaksa herhangi bir alanda eğitim vermenin kime yararı olacak ki? Bir başka kaygı, yapay zekâ teknolojilerinin veri güvenliği konusunda ciddi bir tehdit oluşturmasıdır. İnternete her girdiğimizde, e-ticaret sitelerinden her alışveriş yaptığımızda yapay zekâ teknolojilerinin kullanabileceği verileri kolaylıkla paylaşıveriyoruz. Yapay zekâ teknolojilerinin manipülatif amaçlı kullanılmaları da bir başka kaygı konusu. Özellikle seçmenleri manipüle etmek ve herhangi bir adayı kazandırmak için gelecekte yapay zekâ teknolojilerinin daha fazla ix kullanılacaklarını söylemek abartı olmayacaktır. Bu kötümser senaryoları daha da artırmak mümkün.