Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için artan yaşlı nüfusu giderek toplumsal bir yük hâline gelmektedir. Yaşam sürelerindeki artışlar ve doğurganlık oranının düşmesi geleneksel aile yapısını değiştirmiştir ve bu sebeple de yaşlı sayısı çoğalmıştır. Eğitim alanındaki değişimler, tıp ve teknolojinin ilerleyişi, enformatik çağın yükselişi de nüfustaki bu farklılaşmaya katkı sağlamıştır. Bu artıştan toplumun diğer kesimleri de etkilenmektedir. Çocuklar, gençler ve yetişkinler özellikle de sosyal devlet mekânizmalarının zayıf kaldığı yerlerde bu yükü sırtlanmak durumunda kalırlar. Bu sebeple yaşlılık toplumsal bir olgudur. Görece daha dezavantajlı sayılabilen çocuklar ve yaşlılar gibi grupların sorunlarını o toplumun nasıl yönettiği toplumun politik ve sosyal imajına, manevi değerlerine dair çok şey söyler. Toplumsal açıdan yaşlılık olgusunu taşıyabilmek için kuşaklararası dayanışmaya, daha etkili bir iletişime, teknoloji çağını domine etmelerinden ve geleceği temsil ediyor olmalarından ötürü gençlerin algısında olumlu bir bakışa ihtiyaç duyulmaktadır. Bu sebeple yaşlılığın doğru anlatılması, kayıpları, kazanımları ve beklentilerinin ayrıntılandırılması önemlidir. Hem gençlerin yaşlılara dair tutumlarında daha içten ve samimi olmalarına yardımcı olmak hem de yaşlıların kendi konumlarını daha gerçekçi bir değerlendirmeyle ele almalarını sağlamak açısından ileri yetişkinlik dönemini görece daha az konuşulan tarafları ile anlatmak gerekmektedir. Bu kitapta yaşlılık süreci on dört bölüm üzerinden anlatılmıştır. İlk bölümde yaşlanmanın tanımı, fizyolojik, zihinsel, sosyolojik ve psikolojik açıdan bütüncül bakış açısı ile değerlendirilmiştir. İkinci bölümde ileri yetişkinliğe gelinene kadar yaşamda nasıl bir eğri izlendiği, yetişkinliğe dair gelişimsel açıdan yaklaşılan kuramlarla aktarılmıştır. Üçüncü bölümde toplumsal bir değer yargısı olarak insanların yaşlılığa yaklaşımları, yaşa dair damgalama ve ayrımcılıklar, tüm bu kavramları kültürel farklarla nasıl düşünebileceğimiz tartışılmıştır. Bu kültürel farkların yanı sıra 2dördüncü bölümde cinsiyetler arası farkın da yaşlılığı tanımlamak konusunda önemli yer tuttuğu, kadın-erkek olma rollerinin nasıl değiştiği ve görmezden gelinen LGBTİ yaşlı bireylerin konumları aktarılmıştır. Beşinci bölümde dijital çağ ile birlikte farklılaşan, yaşsız olmayı dayatan sistemin ileri yetişkinler üzerindeki daha olumsuz tarafları aktarılırken altıncı bölümde ise yaşlanan bedenin cinsellikle ilişkisi ruhsal açılardan da bütüncül olarak ele alınmıştır. Yedinci bölüm de yeni teknolojilerin yaşlılar tarafından kullanımı ile uzayan insan yaşamına bu teknolojilerin entegrasyonu konu edinilmiştir. Sekizinci bölümde ise modernizmin aktif yaşlanmaya olan olumlu katkıları ve yaşlılığın gücü ele alınmıştır. Dokuzuncu bölüm, çoğunlukla anılmamış ve gözden kaçmış olan sanat ve yaşlılık arasındaki ilişkiyi konu alır. Sanatın evrenselliğini ve sürdürülebilirliğini yaşam boyu gelişim bakış açısıyla ele alındığında yaşlılık döneminde de devam eden bir alan olduğunu bize hatırlatır. Onuncu bölüm, yaşlılık ve zamanı anlatmaktadır. Zamanın yaşlılık döneminde hem kayıpları hem de kazançları ile değerlendirilebilen bir olgu olduğunu göstermeye çalışmak amaçlanmıştır. On birinci bölüm yalnızlığı ele almaktadır. Yine yalnızlık da zaman gibi yaşlılığı tanımlarken genelde kısa ve karanlık bir yerden anlatıldığı için kavramı daha derinlemesine, bireyin kendi ve yaşamı üzerine bütüncül bir hesaplaşma yapabilmesi adına tüm yönleri ile ortaya konulmuştur. On ikinci bölüm, yaşlılık dönemi için bir son olan ölümü ele almaktadır. Ölümün nasıl tasarımlandığı, bu tasarıma kültürel kodların, kişiliğin, spiritüel inançların ve sosyolojik yapılanmanın nasıl etki ettiği üzerine düşünülmüştür. On üçüncü bölümde ise terapiye belki de en az gelen kesim olan yaşlıların ruh sağlığı desteklerine yaklaşımı ve adaptasyonu anlatılmaya çalışılmıştır. Ve son olarak da içinde durduğumuz ya da bir durak olarak varacağımız yaşlılığı ekran vasıtası ile anlamamıza yardımcı olan sinemanın kuvvetli etkisinden söz edilmiştir. Bu etki anlatılırken geçmişten günümüze sinemadaki yaşlılık temsillerine yer verilmiştir. Doğru anlatıldığında tüm neslin yaşlılığa dair bakış açısının bir heykeltraş gibi hızlı şekillendirilebilir etkisinden bahsedilmiştir. Bu anlatımları güçlendirmesi için 3son dönem sinemasında öne çıkan hikâyesi ile oldukça sahici olan yapım örnekleriyle sonlandırılmıştır. Yaşlılık üzerine yazılmış bu çalışmanın ortaya çıkması ailemi daha yakından izleyip, duygusal ihtiyaçlarına odaklanmam sebebiyle olmuştur. Aynı zamanda gelişim dönemleri içinde kazanımdansa daha çok kayıplarından söz edilen bu son gelişim basamağına daha dengeli ve bütüncül bir bakış açısı kazandırma arzusundan yola çıkılmıştır. Yetişmemde katkısı olan ve ileri yetişkinlik yaşamları ile bana ilham veren dinamik, sağlıklı, umutlu ve yaşsız yaşlılardan olan annem, babam ve teyzeme çok teşekkür ediyorum. Akademik yaşamımda bana yol gösteren tüm hocalarıma ve aynı zamanda meslektaşım olan dostlarıma, çalışmanın son şekline gelmesinde emeği geçen Doç. Dr. Seda Bayraktar hocama teşekkür ederim.