İnsan, tüm yaratılmışlar arasında özel bir yere ve değere sahiptir. Göklerde ve yerde olan her şeyin insan için yaratılıp onun hizmetine sunulduğunu ifade eden ilahî beyanın yanında, bütün evrenin insan merkezli bir hareket seyri içinde oluşu da buna tanıklık etmektedir. Ancak şunu da bilmek gerekir ki, insanın bu üstün konumu, bizatihi kendisi tarafından kazanılarak elde edilmiş bir değer değil, kendisine değer veren yüce Yaratıcıdan kaynaklanmaktadır. Allah’ın insana verdiği değerin tezahürleri birçok alanda kendini belli etmekle birlikte, bunun en belirgin göstergelerinden biri de O’nun, kelâmıyla insanı kendisine muhatap kılmasıdır. Bu büyük lütuf karşısında insanın konumu ise O’nun hitabına kulak vermek, O’nun kelâmını anlamak ve gereğini yerine getirmek olmalıdır.
İşte, Allah-insan iletişimi konusunu ele alırken hareket noktamız, insana yönelik ilahî teveccühün bir tezahürü olarak ilahî hitaba muhatap oluşumuzun keyfiyetini anlama, bu muhatap oluş anındaki konumumuz ve karşılaşabileceğimiz muhtemel problemleri irdeleme düşüncesi olmuştur. Böyle bir çalışmaya başlarken, esas amacımız, ilahî kelâmı anlama konumunda olan insanlar olarak, bu aktiviteyi nasıl ve ne kadar yapabildiğimizi ya da yapabileceğimizi sorgulamaktı.
Ancak, Allah-insan iletişiminin sadece ilahî kelâm ekseninde gerçekleşen bir olgu olmadığı gerçeğinden hareketle, ilk önce, Allah’ın “söz” söylemeksizin konuşması demek olan “sözsüz iletişim” konusunu ele almanın uygun olacağını düşündük. Çünkü Allah sadece “söz” ile değil, en az söz kadar anlam değeri taşıyan farklı göstergelerle de insana hitap etmektedir. Bu göstergelerin anlaşılması ve anlamlandırılması, en az ilahî kelâmın anlaşılması kadar insan için hayatî bir önem taşımaktadır. Çünkü bu göstergeler de görmesini ve okumasını bilenler için yol gösterici birer işaret olarak Allah’tan insana önemli mesajlar taşımaktadırlar. Bu açıdan, birinci bölümü “sözsüz iletişim” konusuna ayırdık.
Şu anı yaşayan insanlar olarak, bizi ilgilendiren bugündür. Dün geçmiştir, geri döndürülemez; yarın ise meçhuldür. Bununla birlikte, bugünü dünden ve yarından bağımsız yaşayamayız. Bugünü anlamak, dünü anlamakla, bugünün problemlerini çözebilmek, onların dünkü kökenlerini tespit etmekle mümkündür. Bu açıdan, ilahî kelâma bir metin olarak bugün ve burada muhatap olmakta olan insanlar için, Allah’ın ilk muhatap kitleye nasıl ve ne şekilde hitap ettiğini, onlarla nasıl iletişim kurduğunu bilmek önem taşımaktadır. Çünkü ilahî kelâmın beşerî düzlemde somut bir metin olarak varlık kazanması, Allah’ın ilk muhatap kitle ile kurduğu iletişimin neticesinde olmuştur. Bu nedenle, ikinci bölümde, Allah’ın onlarla kurmuş olduğu “sözlü iletişim”in keyfiyetini, oluş biçimini ve muhatapların “kelâm” karşısındaki konumlarını ele aldık.
Vahiy sürecinin sona ermesi ve ilahî kelâmı oluşturan sözlerin bir metin halini almasıyla birlikte, Allah-insan iletişiminin keyfiyetinde önemli bir değişiklik olmuştur. Artık insanlar, “söylenmekte olan” söze kulak verenler değil, “söylenmiş olan” sözleri içinde barındıran bir metnin muhatapları konumundadırlar. Üçüncü bölümde, Allah-insan iletişiminin insan ile metin arasında gerçekleşen bir iletişim olgusuna dönüştüğü bu süreci, “kitabî iletişim” adı altında değerlendirmeye çalıştık.
Kur’an’ı kendisine yönelik bir ilahî hitap olarak değerlendiren ve ona bu inançla yaklaşan çoğu insanın zihnini meşgul etmiş ve edecek olan bazı problemli noktaların da tartışıldığı bu çalışmanın, ilahî kelâmla ilgisi ve onu anlama çabası olanlara bir nebze katkısı olursa, bu sonuç yazarı bahtiyar etmeye yetecektir.