Amerika Birleşik Devletleri’nde üretilen siyaset, ekonomi ve eğlence sektöründen etkilensek de orada oluşan felsefi düşüncelerden yaralanmadığımız, hatta onlardan pek fazla haberdar olmadığımız kısa bir literatür taramasında ortaya çıkabilecek bir olgudur. Oysa Amerika’da üretilen düşüncenin muhtevasına bakıldığında, karşılaşılan problemlere Avrupa düşüncesinden farklı olarak cevaplar üreten, ürettiği meseleleri radikal olarak insanileştiren ve kâinatın anlamını keşfetme seviyesini değiştiren niteliğiyle farklı toplumlara ilham verecek ya da model olacak bir deneyim oluşturduğu söylenebilir. Amerika’da oluşan düşünce; tarihi-kültürel şartlar ile Amerikan tecrübesiyle oluşan, homojen olmayan, nispeten karmaşık görünümlü fikirler paketini içerir. Bu yüzden Amerika’da ortaya çıkan düşüncelerde asli bir yönelim aramak -sözgelimi İngiliz empirizmi, Alman idealizmi gibi bir felsefeden ya da gelenekten söz etmek- beyhudedir. Başka bir ifadeyle Amerika’da oluşturulan felsefede tek bir gelenek yoktur; aksine geleneklerin karmaşık ilişkisi vardır. Bu karmaşık ilişki Amerika’da felsefenin tarihsel köklerinin göçlere dayandığını ve bu yönüyle de coğrafi bir çağrışımı temsil ettiğini ifşa eder. Eğer felsefe kavramlardan oluşuyorsa Amerikan felsefesinde belirleyici kavram, "Amerikalılıktır". Bu anlamda Amerikalılık, düşünceyi taleplerle şekillendiren yaratıcı bir kültürel çevre oluşturma faaliyetini yansıtır. O halde Amerikan felsefesinin bir kültür, bir medeniyet felsefesi olduğu ileri sürülebilir. Söz konusu felsefenin en önemli niteliği ise kültür tarafından yaşatılan deneyimin niteliğinin yaratıcı bir gelecek ve yaşama kabiliyeti için uygun oluşudur. Amerikan felsefesi entelektüel bir tarih değil; fikirlerin anlamlarının, yani zemin ve uzanımlarının geçerliliğinin keşfidir. Söz konusu keşif için girişim kolay ama sonuç elde etmek oldukça zordur. Amerikan felsefesi ferdin hayatında iki görünüme sahiptir. Bunlardan ilki bireysel, ikincisi ise ulusal/Amerika’ya özgü oluşudur. Bireysel oluşu, her zaman ve her şartta bireyselliğe vurgu yaparak düşüncenin merkezine insanı yerleştirmesine; "ulusal oluşu", yani plüralist yapısı ise yepyeni bir biçim ortaya koymasına işaret eder. Nitekim Amerikan felsefesi yapı, nizam, birlik yerine süreç ve çokluk metaforlarıyla gelişmiştir. Elbette bu iddia, "yepyeni" karşısında "tamamıyla eski" geleneksel tartışmasına dönüşmemelidir, benzerlikler mevcuttur ancak bir bütün olarak yepyeni bir insan durumu mevcuttur. Amerikan felsefesindeki yeniliklerin en önemlisi coğrafyanın, yani yerin farklılığı ve çağdaş ve gelecek durumların analiz edileceği yeni durumların algılanma biçimidir. Nitekim Amerika’da teoriler, yeni durumlarda işlememiş, bunun yerine bağlamlar yeni ölçütler olarak inşa edilmiş, yeni durumların zenginliği, yeni kaynaklar ve yeni değerlendirme olanaklarını oluşturmuştur. Amerikan düşüncesinin diğer yeniliği iklimi, ürünü, mineralleri değil; araştırma modundaki değişim, diğer bir deyişle "yeni bilgi" anlayışıdır. Açıktır ki her nesil tecrübeyi kullanarak kendi durumları ve olaylarıyla ilgili bir dil geliştirir. Fakat sadece Amerikan felsefesi tecrübenin anlamındaki değişimi başarmıştır. Bu başarı, "tecrübenin tecrübesinden" "tecrübe" kavramına ve nihayetinde Dewey düşüncesinde görüldüğü gibi kültürel ve felsefi bakış açısı olan "araştırma/soruşturma yöntemine" dönüşmesidir. Bu soruşturmada, yani anlama faaliyetinde objektif ve kesin bir cevab bulmak mümkün değildir. Olası cevaplar da gelişmenin en yüksek seviyede gerçekleşmesi için sadece sağlam bir çerçeve oluşturabilir. Amerikan felsefesi, tüm durumlarda hayatın pratik karakterine öncelik veren, hayat ve toplumun önceliklerini ya da gerçek problemlerini esas alan bir niteliğe sahiptir. Amerikan felsefesi, öncelikle hayatı karmaşık bir süreç olarak değerlendirir. Hayat hazır çözümlerin, reçetelerin sunulduğu bir süreç değil aksine çabaların, girişimlerin mevcut olduğu bir süreçtir. Amerikan felsefesinin bu görünümü, öncülerinin serüvenci ruhu ile paralellik arz eder. Diğer taraftan Amerikan felsefesi çoğulcudur. Çoğulculuğun en önemli merkezi ise hayatın ta kendisidir. Bireysellik, bu çoğulculuğun temelinde gelişir. Yapısı itibariyle kaotik ve değişik manzaralara sahip Amerikan felsefesinin özelliklerini başka açılardan da ortaya koymak mümkündür. Ama esas olan Amerikan düşüncesinde felsefenin, kültür ve toplum hakkında daima bir şey söylemesi gerektiğidir. Zira felsefe, nefret ettiren filozofların tartışmaları değil, "sizin rüyanızdan daha fazlası mevcut olan" girişimdir. Eğer felsefe, "hikmet sevgisi" olarak tanımlanırsa, bu durumda Amerikan felsefesi insan ve kâinat hakkında daimî eleştirel bir düşünce olarak kabul edilebilir. Bu hususu keşfedici ruh ya da inançlarla ilgili daimî ve eleştirel araştırmalar şeklinde ifade edebiliriz. Nitekim Sidney Hook "Amerika’nın resmi felsefesi, iyi bir argüman ve ikna edici bir kanıt haricinde herhangi bir otoritesinin olmamasıdır." diyerek bu hususu vurgular. Hatta Amerikan düşüncesi, insanlığın tecrübesindeki farklı bir görünümü temsil ettiği için keşfedilmesi gereken bir ufuktur. Kendimizi tanımanın başkalarıyla gerçekleştiği bir ortamda en iyi stratejinin anlama ufkumuzu yeni düşüncelere açmak, bağlam değişmelerine dikkat etmek olduğunu fark etmek gerekir. Bu eser yazarın çeşitli tarihlerde Amerika’da felsefe ve klasik pragmatistlere dair kaleme alınmış yazılarından oluşmaktadır. Eserin Amerikan felsefesine dair, kısmi de olsa bir görüş, sorun arımızı anlama ve çözümleme hususunda bir ufuk oluşturması umulur. Eserin gözden geçirilip düzenlenmesinde yardım eden Doç. Dr. Tuba Nur Umut ve Arş. Gör. Ahmet Hamdi İşcan’a; yayım aşamasında değerli katkılarından dolayı yüksek lisans öğrencim Cüneyt Yaşar’a, Eskiyeni Yayınları editörü Hüseyin Nazlıaydın’a, kapak tasarımını yapan Coşkun Işıkgül’e, mizanpajını yapan Beyzanur Arslantaş’a ve Eskiyeni Yayınları’nın tüm çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim.