Her şey bir mektupla başladı…” diyerek başlamıştık ilk kitabımıza. Daha küçük bir çocukken içime düşen Beytullah ve Peygamber sevgisi, bana hiçbir zaman adresine ulaşmayacak bir mektup yazdırmış, uzun süre cebimde gezen o mektup, Suudi Arabistan Kralı’na ulaşamasa da asıl yerine ulaşmış ve Rabbim duamı kabul etmişti. Gün geldi, çok sevdiğim Kutsal Topraklar’a, Mekke ve Medine’ye kavuştum. Allah bana hem devletime ve milletime hizmet etme hem de Beytullah ve Mescid-i Nebevî’ye yakın olma imkânı verdi. Şükürler olsun… Kitabımızın ilk cildini kaleme alırken, ‘Kutsal Topraklar’a gelemeyen, gelip de hac ve umre ibadetini yaparken birçok şeyin farkında olamayan, görülmesi gereken yerleri ya zaman darlığından ya farklı sebeplerden göremeyen, görebildiği yerlerin ise derin ve tarihsel anlamını önbilgisi olmadığı için çok fazla edinemeyen insanlar için yazdığımı ifade etmiştim. Yeryüzünün incisi Mekke-Medine şehirlerini ve içinde bulunan Kâbe ve Mescidi-i Nebi’yi anlattığımız ilk kitap, çok şükür ki geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. Birçok insan, belki hiç görmediği, belki görüp de ne olduğunu bile bilmediği ancak biz Müslümanlar için çok kutsal ve önemli olan mekânları yakından tanıma imkânı buldu. Bu konuda yapılan hayır dualar, şahsım adına aldığım çok değerli armağanlar oldu. En büyük mutluluklarımdan biri budur Elinizdeki bu ikinci kitapta ise Mekke ve Medine’den başlasa da Hicaz bölgesinin kalan kısımlarında devam eden olayları, yerleri ve bugünkü durumlarına ilişkin detayları yazdım. ‘Mekke-Medine’den sonra ‘Hicret Yolu-Veda Haccı’nı sizlerin okumasına sunuyorum. Kutsal kitabımız Kur'ân-ı Kerîm’de, Hac Suresi 40. ayette şöyle diyor: “Onlar sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmıyla diğer kısmını engellemesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler -ki oralarda Allah’ın adı çokça anılır- yıkılır giderdi. Allah kendi dinine yardım edenlere muhakkak yardım edecektir. Kuşkusuz Allah güçlüdür, mutlak galiptir.” XII Kuşkusuz ki İslam tarihi ve toplumu açısından en önemli olaylardan ikisi Peygamber Efendimizin doğup büyüdüğü, nübüvvetle görevlendirildiği Mekke’den, ana yurdundan ve baba ocağından zorunlu kalarak ayrılması ve kendisine şefkatle kucak açan ve onun nuruyla aydınlanan Medine’ye ‘Hicret’ edişiyle ‘Veda Haccı’dır. Hicret ile İslam, yeni bir şehirde, yayılma ve güçlenme dönemine girerken, Veda Haccı ile de nübüvvetin tamamlandığı müjdesi insanlığa ulaşmıştır. “Taleal bedru aleyna (Ay doğdu üzerimize)!” diyerek Peygamberi sevgiyle kucaklayan, bağrına basan Medine'lilerin sevinci ve coşkusu yanında “Ey İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar. O zaman ne diyeceksiniz? Peygamberlik görevimi yerine getirdim mi? Vazifemi yaptım mı?” diyen güzeller güzeline verilen cevabı hatırlayacaksınız. Gönüllerin Efendisinin, baş tacının “veda ettiğini” anlayıp kalpleri hüzünle paramparça olan Müslümanların üzüntüsünü hissedecek, Mekke ahalisi yanında İslam coğrafyasının dört bir yanından gelen binlerce Müslüman’ın, Resul’ün veda ettiğini fark ettiğinde hâkim olamadığı gözyaşlarına, belki siz de ortak olacaksınız. Onlar, “Tebliğ ettin. Şahitlik ederiz!” derken, içlerinden geçen “Eyvah! Ayrılık yakın…” seslerini belki siz de duyacaksınız. Bir gece vakti başlayan ve sonra her şeyi değiştiren o çileli ama güzel yolculuğu adım adım takip edecek, fetih sonrası putlardan temizlenmiş Kâbe’ye yapılan coşkulu hac ibadetine adım adım siz de katılacaksınız. Hem Hicret hem de Veda Haccı’nın geçtiği mekânların bugünkü durumlarına ilişkin görüntüler bulacaksınız. Diliyorum ki Hicret ve Veda Haccı’nı anlattığımız bu kitap da ilk kitap gibi faydalı olur. Mademki “Ameller, niyetlere göredir…” buyrulmuş, niyetimiz hayır, akıbetimiz de hayır olsun inşallah.