Günümüzde “kadın sağlığı kavramı”, sadece bir cinsiyete ait sağlık göstergelerinin tümünü ifade etmekle sınırlı kalmayan, dolaylı olarak çocuk sağlığı ve aile sağlığını içine alan, en geniş anlamda ise toplum sağlığını içeren bir kavram olarak ele alınmaktadır. Bu kavram içinde bütünüyle bakıldığında, sağlıklı nesillerin devamının sağlıklı kadınların toplum içindeki varlığına koşullanmış olduğu söylenebilir. Kadın sağlığına yönelik parametreler, sosyokültürel ve ekonomik bakış açılarından toplumların genel kalkınmışlık düzeylerine yönelik çıkarsamalar yaparken de önemli bir faktör olarak görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ 1998) göre, kadın sağlığı açısından en önemli devre hem kadın hem de bebeğin sağlığını doğrudan etkileyen gebelik, doğum ve loğusalık devresidir. Bu bağlamda, kadın sağlığını yaşam boyu etkileyen gebelik, doğum ve loğusalık devrelerinin ele alınarak sağlık program ve politikalarının yeniden düzenlenmesi ülkelerin mevcut sağlık politikalarında önemli bir yer tutmaktadır
Dünyada, her yıl 585 bin kadın gebelikle ilgili nedenleryüzünden ölmektedir ve bu ölümlerin%99’u gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmektedir. Gebeliğe bağlı ölüm ölüm, nedenine bakılmaksızın gebeliksırasında veya gebeliğin sonlanmasından sonra ki 42 gün içerisinde meydana gelen ölümlerolarak tanımlanmaktadır. Anne ölümü, bir kadının gebelik sırasında, doğumda ya da gebeliğinsonlanmasından sonraki 42 gün içinde, gebeliğinsüresine bakılmaksızın, gebeliğin durumuna veya gebelik sürecine doğrudan ya da dolaylı olarak bağlı ancak tesadüfiolmayan nedenlerden kaynaklanan kadın ölümüdür. Anne ölümlerinin yaklaşık %80’i gebelik, doğum ve loğusalıkdönemlerindeki obstetrik komplikasyonlarnedeniyle meydana gelmektedir. Dünyada anne ölüm nedenleri sırasıyla postpartum kanama, postpartum enfeksiyon vehipertansiyondur. Türkiye Ulusal Anne ÖlümleriÇalışması 2005 bulgularına göre, Türkiye’de anne ölüm oranı yüz binde 28.5, gebeliğe bağlı anne ölüm oranı %38.3’tür.Anne ölüm nedenleri arasında ise ilk 4 sırada ante-intra-postpartum kanama, ödem-proteinüri-hipertansif bozukluklar,cerrahi komplikasyonlar ile uterusrüptürü ve enfeksiyonlar yer almaktadır. Aynı çalışmanın bulgularına göre Türkiye’de gebeliğe bağlı ölümlerin enfazla gerçekleştiği dönem, postpartum dönemdir. Bulgular incelendiğinde, dünyada ve ülkemizde anne ölümlerine neden olanfaktörlerin önemli bir bölümünüpostpartum komplikasyonların oluşturduğu görülmektedir.
Doğum sonu dönemde postpartum komplikasyon riskini artıranönemli faktörlerden birisi ise sezaryendoğumdur. Yirmi sekizinci gebelik haftasından sonra karın ve rahim duvarına yapılan bir kesi ile fetus ve eklerininabdominal yolla doğrultulması işlemi olan sezaryen ile doğumda, anne ölümleri nadir olarakgörülmektedir. Ancak sezaryen doğum sonrasımaternal komplikasyonlar, vajinal doğuma oranla daha fazla gelişmektedir. Bunedenle, tüm dünyada ve ülkemizdesıklığı giderek artan sezaryen doğum, hiçbir endikasyonun olmadığı durumlarda gerçekleştirilmiş olsabile anne ve bebek sağlığı açısından pek çok riski de beraberinde getirebilmektedir. Sezaryen doğumda, vajinaldoğumla karşılaştırıldığında doğum sonudönemde postpartum hemoraji, puerperal ateş, üriner sistem en feksiyonları, meme sorunları vetromboembolizm gibi postpartum komplikasyonlar daha fazla görülürken, postpartum hemoraji, uterinenfeksiyon, cerrahi yaralar, safra kesesi yaralanmaları, genitoüriner ve kardiyopulmoner sorunlar,tromboemboli ve apandisit gibi nedenlerleyeniden hastaneye yatış gereksinimi de artmaktadır. Bu nedenle, postpartum komplikasyonların erken dönemde tanınması,sorunların uygun müdahaleler ile çözülmesi ve bakım gereksinimlerinin karşılanması açısından sezaryen ile doğumyapmış kadınların, doğum sonu dönemdehastanede dikkatlice değerlendirilmeleri oldukça önem taşımaktadır. Oysa ki günümüzde hastanelerde postpartumdönemde yapılan gözlem ve bakım süresi “postpartumerken taburculuk” yaklaşımı ile kısalmıştır.
Amerikan Pediatri Akademisi (American Academy ofPediatrics-AAP) ve Amerikan Jinekolojive Obstetri Birliği’ne (American College of Obstetricians and Gynecologists- ACOG) göre “postpartum erken taburculuk”,herhangi bir komplikasyonun olmadığı durumlarda anne ve bebeğinin vajinal doğumdan 48 saat sonra, sezaryen doğumdan 96saat sonra taburcu edilmesi olaraktanımlanırken, anne ve bebeğinin vajinal doğumdan 24 saat sonra taburcu edilmesi ise “çok erkentaburculuk” olarak tanımlanmıştır.
Tüm dünyada, sağlık sigortalarının doğum sonu hastanedekalış sürelerine sınırlama getirmelerive aile merkezli obstetrik yaklaşımın bir neticesi olarak, 1970’lerden bu yana yaygınlaşan postpartum erken taburculukla,loğusalar iyileşme süreçlerini evde geçirmekte ve hastanede patojenlere maruz kalma süreleri ise kısalmaktadır. Buşekilde, hem hastane maliyetlerinde birazalma olurken hem de doğum olayını normal fizyolojik bir olay olarak ele alma bakış açısı da güçlenmektedir. Ancaköte yandan doğum sonu hastanede kalış sürelerininkısalmasıyla, loğusalar hastanede kaldıkları süre içinde servis hemşirelerinden ve diğer sağlık hizmetlerinden yeterinceyararlanamamaktadırlar. Bu da özellikle sezaryen ile doğum yapmış kadınların, postpartum dönemboyunca taşıyacağı komplikasyon ve morbiditeriskinin artması anlamına gelmektedir. Çünkü, her ne kadar hastanede kalışsüresi içinde postpartum erken dönemdegelişebilecek sorun ve komplikasyonlara müdahale edilebilse bile, daha geç dönemdegelişebilecek sorunlar için bilgilendirmeden başka birşey yapılmamaktadır. Bu da bir bakıma, doğum sonudönemde gelişebilecek komplikasyonların tanıve tedavisi için geciktirerek, taburculuk sonrası anne ve yenidoğanın yenidenhastaneye yatma sıklığının artmasıanlamına gelmektedir.