Orhan Gencebay’ın, Müslüm Gürses’in sesi tütün gibidir. Gencebay’ın, Gürses’in içe işleyen buğulu sesinde, tütün sarısı hüzünle, ateş mavisi öfke, yan yanadır.Sezen Aksu’nun, Ajda Pekkan’ın sesi, kola gibidir. Aksu’nun, Pekkan’ın sesinde, neşenin, oynaklığın, güneşin kırmızılığı ile ölümün, hüznün, gecenin siyahlığı, iç içedir.Metin Üstündağ’dan ödünç bir tanımla “Doğulanmış Akdeniz hüznü”nün kırılganlığında, imkânsız aşklar yaşayan bir toplumun yakın tarihinde, şarkılardan kurulu bir geçmiş vardır. Şarkıların izini sürmeden bir toplumun ruh ve kalp iklimini belirlemek oldukça zordur.Orhan Gencebay’da, Müslüm Gürses’te, Sezen Aksu’da ve Ajda Pekkan’da dinlediğimiz, sadece bir şarkı değil, bir ‘zaman’, bir ‘özleyiş’, bir ‘dokunuş’tur. Çünkü bu ülkenin ‘Yakın Tarihi’, biraz arabesk, biraz pop, biraz tütün, biraz kola demektir.Tütün ve Kola; şehirlerin hızlanıp bozkırların azaldığı; telgraf tellerinin yaşlanıp pikap iğnelerinin eskidiği, teyp kristallerinin paslanıp kaset kapaklarının sarardığı, hikâyesi sahaflara düşen plakların ömürlerden kırıklar taşıdığı şimdiki zamanlarda öncelikle Gencebay’a, Gürses’e, Aksu’ya ve Pekkan’a bir söz, bir ses, bir gönül borcudur. ***Tütün imgesiyle arabesk, kola imgesiyle pop üzerinde durulan ve Türkiye’nin Yakın Tarihi’ne müzik odaklı bir bakışla yola çıkılan bu çalışmada, Mavi Duman ekiyle tütünün, Siyah Gazoz ekiyle de kolanın bu ülkedeki serüveni ele alındı.