Güneş sisteminin üçüncü yörüngesindeki Dünya’nın diğer gezegenlerden farkı, ekosistem ve biyosfer tabakasındaki canlı mefruşatıyla dayalı döşeli eşsiz güzelliklere sahip olmasıdır. Bu yeryüzü sahnesinin hür iradeli, hâkim oyuncusu olan insan ise kendi için, kendine göre, kendi cinsine veya doğaya karşı değiştirme yeteneğine sahip tek canlı türüdür. Dünya, ekosistemiyle canlıların yuvası; insan ise yeryüzünün her yerini yurt edinip imar veya imha edecek tek yetenek, kurulduğundan beri bu sahnenin daimî oyuncusudur. Bu sahnede zamana göre senaryo değişmiş olsa da sahne ve oyuncular hep aynı kaldığı için son iki buçuk asra kadar insan, beden gücünü kullanarak yaptığı değişimlerle doğayı ve insanlığı fıtratından koparmamış, ayarlarını bozmamış, hiçbir zaman doğayla çatışma içine girmemiştir. Ne zaman ki yeryüzü ve insan, bir sistem üzerinde uyum içinde buluşmuşsa birbirini tamamlayan, birbiriyle güzelleşen iki unsur olmuştur. Ancak ekosistemi bozduğu oranda kaos ve krizler birbirini takip etmiştir. Büyük yeteneğin sahibi insan, geçmişin birikimi üzerine icat ettiği motorla kurmaya başlayıp dördüncü evrimle gelişimini devam ettiren sanayi devrimiyle kendi inisiyatifine göre dünyanın kur
ulu düzenini müspet veya menfi noktada değiştirme potansiyeline sahip olmuştur. Bu devrim, bir yönüyle insan hayatını kolaylaştırmış; diğer yönüyle doğa ve insanlığı göz ardı ederek sanayiyi kötüye kullananların doğurduğu sorunlarla küresel düzen bozulmuştur. Bu süper familya, bu devrimle kurmak istediği dünya düzeninde doğanın ve insanlığın fıtratındaki kurulu düzeni tahrip etmiştir. İnsan, doğa ve kendisini değiştirme konusunda sanayi öncesi yaptığı değişimin onlarca kat fazlasını sanayi devrimi sonrasında yapmıştır. Bu dönemde insanın bir süreç dâhilinde üretim için fabrikaları; ulaşım için hava, deniz, kara taşıtlarını; iletişim için telefon, radyo, TV ve bilgisayar araçlarının hepsini motorla çalıştırmasının sonucu oluşan evrimle teknoloji, hayatın her alanına taşınmıştır. Ulaşım ve iletişimdeki gelişmeyle dünya, bir köy hâline gelmiştir. Ülkelerin ekonomik üstünlüğü, tarımdan sanayiye geçmiştir. Birey olarak insan, sanayinin getirdiği imkânlarla hayatında, öncesinde akıl edemeyeceği aktiviteleri sığdırabilmiştir.