İnsan bir çevreye doğar ve orayla etkileşime girer. Bu etkileşim sürecinde birçok yaşantı geçirir ve tecrübeler edinir. Böylece Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu fıtratını/kalıtsal özelliklerini geliştirmeye başlar. İnsan çevresiyle etkileşime girerek kendisi, çevresi, diğer varlıklar hatta evren ve ötesine dair fikirler oluşturur. Oluşturduğu fikirler, onun fıtratını geliştirmesinin niteliği/kalitesi ile doğru orantılıdır. İnsan bir yandan kendisi tecrübe edinirken, bir yandan da kendisinden önce edinilmiş tecrübelerden haberdar olur. İnsan olmanın bir özelliği de hem kendi tecrübelerimizin olması hem de bizden önceki tecrübelerden haberdar olmamızdır. Kısa ömrümüzde gerek kendimiz, gerekse çevremiz ve kainata ilişkin tüm tecrübeleri yaşamamız veya edinmemiz imkansızdır. Belki de insanı diğer canlılardan ayıran, geçmiş tecrübelerden haberdar olarak, onları da kullanarak hayatını idame ettirmesidir. İşte eğitim, bireylere önceki neslin ya da kendinden önceki insanlık tecrübesini aktarma işidir. İnsanın oluşturduğu birikim, bilim ve gelenek, kültür olarak aktarılmaktadır. Başkalarının tecrübelerinden haberdar olmak bizi birçok yanlıştan korur, zaman ve emek israfını önleyebilir. Edinilmiş bir tecrübeden veya birikimden haberdar olmak, bize yeni kapılar, ufuklar ve bakış açıları sağlayabilir. O yüzden insanlık birikiminden haberdar olmak, onları anlamak, öncelikle bugünümüzü nitelikli yaşamaya hizmet eder. O yüzden bir yandan kendi tecrübelerimiz, bir yandan da başkalarının tecrübe ve birikimlerinden istifade etmek durumundayız. Önemli olan başkasının tecrübesine nasıl yaklaştığımızdır. Her tecrübe kendi şartları ve bağlamı içinde anlamlıdır. O tecrübeyi içinde bulunduğumuz sorunlara, olaylara uyarlarken bir problem çözme süreciyle karşı karşıya kalırız. O yüzden öğrendiğimiz her tecrübeyi önce anlamlandırmalı, analiz etmeli ve içinde bulunduğumuz durumlarda kullanılabilir hale getirmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde, öncekilerin ya da başkalarının tecrübeleri bizi kısıtlayabilir. Bize katkı sağlamak yerine engel bile olabilir. O yüzden öncelikle tecrübelerden haberdar olmak, sonra bu tecrübeleri anlamak ve analiz etmek, sonra da içinde bulunduğumuz şartlara transfer etmek gerekecektir. Bu da bir beceridir ve eğitimin temelde kazandırması gereken bir özelliktir. Tecrübeler çok çeşitlidir. Bu tecrübelerin genel geçer pek çok yerde kullanılabilir olanları hikmet ya da bilim olarak önümüze çıkar. Hikmet ise müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır, buyurmaktadır Peygamberimiz (sav). Hikmeti tanımak, anlamak ve alabilmek de bir yetişmişliği gerektirmektedir. Hikmetin memleketi, zamanı, kişisi, coğrafyası yoktur. Önemli olan o hikmeti bulabilmek ve ondan haberdar olarak istifade edebilmektir. Hayat boyu öğrenme yolculuğunda olan ve kendi tecrübelerini sonraki nesillere ulaştırma sorumluluğunda olan bizler, hikmet arayışımızı sürekli kılmak zorundayız. Bu hikmetler kendimizle, insanlıkla, tabiatla, diğer canlılarla ve evrenle ilgili olabilir. Bunların kaynağı insanların tecrübesi olduğu gibi ilahi kaynaklı da olabilir. Bunlar bazen hikmet, bazen atasözü, özlü söz, bazen bir ayet olarak önümüze çıkar. Önemli olan bu hikmetlerden haberdar olmak, anlamak ve insanlığımızı geliştirmektir. En temel hikmetler ayetler vasıtasıyla bize ulaşmaktadır. Bunun yanı sıra Allah’ın bize ihsanı olan akıl vasıtasıyla da birçok hikmete ulaşmakta, onlardan haberdar olabilmekteyiz. Elinizdeki eser bu arayışın ve anlayışın bir çabası olarak görülebilir. İnsanlığın tecrübesinin hepsini ele alma iddiasında değildir. Ancak her birimiz kendi bilgi birikimimiz ve yetişmişliğimizle bu hikmetleri dile getirebiliriz. Bu çalışma da böyle bir arayışa katkı sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Hayat yolculuğunda bizlere katkı sağlaması duasıyla eseri hazırlayan kıymetli dostum ve arkadaşım Şahin Nursaçan Bey’i tebrik ediyor, eserden istifade edenlerin bol olmasını niyaz ediyorum.